mezarlıklarda, kışlalarda, ayrılıklarda, orda burda
bilmeden beklemeyi, neyi beklediğini de bilmeden
bekleyen
her defasında da köpürmeyi beceren
adam gibi adamlar kadar eksiksiz,
gizli çekimser öyle kalın kesilsek
örneğin telef olurken yaz kış;
masumiyet kadar şuursuz, ziynetsiz, nefessiz
güneşe karşı, kıbleye karşı, kendine karşı
çok ayıp olmaz mı?
dilerim ki; umulmadık bir misillemeyi andıracak o Karşılaşma;
köprüler kursun da
hemen yolla, yol yorgunluğuyla ya da yolda kalışla,
son durağa meyilli haysiyetimizin arasını yapsın
dünyanın tuttuğu, yaylaların,
yıldızların, denizin, rüzgarın tuttuğu bize
‘sanrılarımız mı küs’ dememize bile gerek kalmadan
bir yanıt peydah olsun
biz ismail miyiz / bıçak mıyız / ibrahim mi / koç mu / yoksa O’mu
bilinsin