-Lütfen bu yazıyı aç karnına okumayınız, yemeklerden sonra bünyenize alınız.-
Yaz aylarına denk gelen her bayramda yoğun trafikli bir seyahat olmazsa olmaz. Son dakikacılar bu trafiği iyice arttırırken kontak kapatılan bazı yollarda, özellikle feribot kuyruklarında, ansızın ellerinde poşetlerle yola çıkıveren satıcılar olur.
Neler olur bu poşetlerde? Gidilen rotaya ve mevsime göre memleketin türlü yerlerinde, yeni çıkmış yemişler revaçtadır.
Mesela; taze, sütlü, kolayca kırılan kabuğu ve sivri şekliyle Değirmendere fındığı.
Önce iri bir çiçek buketi gibi görünen, yaklaştıkça bunun ayçiçeği olduğu anlaşılan ve üzerinden tek tek toplaması çok eğlenceli olan ay çekirdeği.
Armut, salatalık badem (affedersiniz hıyar), incir, erik, kavun, çilek, ceviz…
İlk başta, dalından çiğ yenmesi bana çok ilginç gelen, ancak belki de her türlü işlenmişini pek sevdiğim için gayet lezzetli bulduğum nohut.
Türlü zerzevat tamam ama, karbonhidratsız yolculuk olur mu? Simit, börek, kağıt helva ve hatta lahmacun… Hepsinden de bu yol üzerinde bulmak olasıdır böyle zamanlarda. Ama bir tanesi sizi tüm yolculuk boyunca tok tutacak güce sahiptir.
İşte, tüm endamı ile Vakfıkebir ekmeği… Yalova yolunda bir satıcıdan alınınca elleri yakacak kadar sıcakken Hüsmen Ağa gibi yarısını arka koltukta lüplettiğimde sanırım onlu yaşlarımdaydım. Bu durumu gören ailem ise iştahımda yemek yemem için müdahale edilmesi gereken bir problem olmadığını, eğer tersi söz konusu ise müdahale için zaten çok geç kalındığını anlamış gözlerle bana bakmıştı.
Bu uzun ve meşakkatli yolculuk, sonunda sevdiklerimize ulaşırsa hiç de yorucu gelmez. Bayram ziyareti kısa olur. Bu da en kısa yazımız olsun o zaman.
Barış Abi’den bayram marşımızı da unutmayalım ama:
Hepinize sevdikleriniz -yanınızda değilse de onların güzel hatıraları- ile mutlu bir bayram dilerim. Şekeri tatlıyı az tüketin! Yardımlaşmayı her zaman yapın ama hayvanların canını yakmayın… Adile Teyze kızar sonra size kuzucuklar…