-Lütfen bu yazıyı aç karnına okumayınız, yemeklerden sonra bünyenize alınız.-
Şu meşhur anılar çekmecesinden bir harf daha çekelim mi yeniden, ne dersiniz? İlkinde B’de durmuştuk. Biraz ilerleyelim bakalım bu kez. M harfi denk geldi..
Maç lezzetleri!
1.Sahne : 90’lar / Kadıköy / Caferağa Spor Salonu / İç / Gün
Parke gıcırtısı sesleri ile sahne açılır. Fransızların dilimize yerleşmiş deyimi, “kora kor” bir mücadele ile geçen bir basket maçı…
Coşkulu taraftarların tezahüratlarına karışan ve öğleden sonra olduğunu şiddetini artırarak hatırlatan mide gurultuları ile devre arası.
Acıkan obur genç ve arkadaşları içerideki sosisli sandviççinin önünde sıra olur. Yakın plan: o zamanlar benzerini pek de göremeyeceğiniz; işkence aleti benzeri, kazıklı ekmek ısıtıcısı olan bir tezgâh görünür! Sandviç ekmeklerini seri hareketlerle bu ısıtıcıya batırıp ardından bol domatesli, kıvamlı bir sosun içinde mayışmış sosislerden bir tanesini, maşasının usta bir manevrası ile yakalar büfeci. Şöyle havada bir yarım tur çevirip fazla olan sosu düellodan yeni çıkmış bir samurayın kılıcını silkelediği gibi silkeler. Ve ardından ısınan ekmeğin içine cuk diye oturtur. Yanına bir dilim turşu ve kararında “delizia” hardal.
İlk ısırıkla yüze yayılan o geniş gülümseme, aslında Caferağa’ya gelmek için maçın bahane olduğunun nişanesi…
2.Sahne : 2000’ler / Kadıköy / Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı / Dış / Akşamüstü
Geniş açıda yavaşça ilerleyen kamera, Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin olduğu köşkün yanından stada doğru inen sarı lacivert taraftar seline doğru “pan” yapar.
Şahane bir yaz akşamına doğru gün batımında sallanan bayraklar, söylenen marşlar ile devam eder ve caddede, trafiğin kesildiği ışıklarda durur görüntü. Karşıda mabet belirir aniden, arkasında güneş ışıklarının yansımasıyla.
İleride dumanların altından, kuyruk yağını tavada cızırdatarak harareti kadar iştahı da yüksek bu kalabalığı sinsice ağına çeken bir örümcek gibi, seyyar köfte arabası görünür.
“-Evvet ağbicim Alex de buradan yiyiyor, hemen sarıyorum bir yarım.. Bibersiz mi? Hay hay ağbicim.”
Sağ elinde şakırdattığı maşası, salatayı tek harekette içine serptiği yarım ekmekler, üzerine eşit sayıda dizdiği köfteler, isteğe göre ayran veya kola. Aynı anda hem para toplayıp hem de siparişleri yetiştirirken bu organizasyonu bir maestro edasıyla yürüten usta köfteci önünde şapka çıkartılır..
Ama bu kez bu stada girmektir asıl olay, köfte bahanedir… Belki de bu yüzden unutulmayanlar arasındaki dosya dolabında yerini almıştır bu köfteler.
3.Sahne : 2023 / İtalya / Ekran başında sıcak bir Eylül Akşamı
Yanık tenli ve saçları nemden kıvır kıvır olmuş bir çift, şahane İtalyan şarküterileri ile beraber turuncu birer kokteyl içerken görünür.
“Negroni Sbagliato” yanlış veya hatalı Negroni diye tercüme edebileceğimiz bu kokteylde orijinal tarifteki cin yerine prosecco vardır. Çok sıcak yaz akşamlarında çok daha rahat yuvarlanır.
“-Kızların maçını kaçırmayalım ama diğer mekânda izleyebilir miyiz dersin?
“-Bu maç kaçar mı hiç? Gel açalım burada izleyelim. Birer kokteyl daha atarız hem”
Tahmin ettiğiniz üzere Filenin Sultanları’nın Dünya Şampiyonası final maçı bu maç. Cep telefonundan yayın açılır. Birkaç saatin nasıl geçtiği anlaşılamadan inanılmaz bir gece olarak kazılır hafızalara… O gece, yüz milyondan fazla Türk’ün yaşadığı şampiyonluğun sarhoşluğu, tek yürek hissedilir…
Gazi Paşa ne de güzel söylemiş: “Ey kahraman Türk kadını! Sen omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın!”