Obur Dünya -14-

 -Bu hafta her zamanki “aç karnına okumayınız” uyarısı yok, çünkü ne yazık ki yemek üzerine konuşacak ağız tadı yok.-

 Tatsız. Gündemin özeti bu. 

 Bir tarafta günlerdir nasıl yandığı tartışma konusu olan ve cayır cayır yanışına seyirci kalınan canlar, evler, ağaçlar… Diğer tarafta hunharca kıyılan, bunca tepkiye rağmen yine de bildiği gibi yapılan, toplumun tepkisi kulak arkası edilerek yitirilip giden, geride feryadı ve büyük bir ahı kalan dört patili canlar. (Burada doğru kararlar alabileceklerini -belki de hâlâ büyük bir saflıkla- umduğumuz haddinden fazla yetkilendirilmiş ama hadsiz ve yetersiz kişiler ise birbirini yumruklamakla meşgul.)

 Öte yandan hafta sonu maç keyfini alıp bunun yerine bölünme ve nefret getiren organizasyonlar. Sonra olimpiyatta neden madalya yok, diyoruz. Birkaç sporcumuzun ve hocalarının şahsi başarıları olmasa zaten bu kadarı da mümkün değil ya neyse…

 Nefretle pompalanmış güruh. Neyin öcünü kimden alıyor, anlamak mümkün değil. Dar geldi bu canım topraklar. Kaşınıyoruz. Birbirine sokulmak istenen kutuplaşmış kalabalıklar var artık. Bize düşman gerekmez. Kötü tohumları iyi serpmişler, bol bol gübreliyorlar. Her kıvılcımda parlıyor nefretleri. Güzel şeyler söylemek istiyorum, söyleyemiyorum.

 Bilinen adı Fuzûlî olan Mehmed bin Süleyman, taa 1500’lü yıllarda: “Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil…” demiş ya hani. Hissiyatım böyledir. Sahi acaba onu dinlemeyeceğimizi bildiğinden mi mahlasını böyle seçmiş?

 Tatlı yiyelim tatlı konuşalım derdi eskiler… Bir küp pekmeze batsak, kurutup bir kat da bala yatırsalar bizi, o vakit adam olur muyuz dersiniz? Bilmiyorum…

 Barış Abi’yi dinleyelim madem…

https://youtu.be/kEoimv3aL7c?si=KHTTx-2Fe_hkvWfG

Yorum bırakın