Hayatın Anlamını Pascal’ın Bahsiyle Düşünmek

 Bir gün öleceğiz. Sevdiklerimiz de ölecek, bizi hatırlayan kimse kalmayacak. Hiç yaşamamış gibi olacağız. Öyleyse neden çabalıyoruz? Hayatımızın ne anlamı var?

 Türümüzün yok olma ihtimali de epey yüksek. Ekolojik çöküş, nükleer savaş ya da yapay zekanın kontrolden çıkması gibi senaryolar sonumuzu getirebilir. Bunlar olmasa bile muhtemelen bir gün evrenimiz aşırı genişleyip donacak veya çöküp yok olacak. (Bu yazının amacı gereği bir an için evrenin yok olacağının bilimsel olarak kanıtlanmış olduğunu varsayalım). O hâlde tüm bunlar, yapıp ettiklerimiz, yazıp çizdiklerimiz, gezip gördüklerimiz boşuna değil mi?

 Hayır, değil. Çünkü bildiğimiz her şeyin geçici olmasından, bunların hepsinin önemsiz veya anlamsız olduğu sonucu çıkmaz. Çünkü bir şeyin geçici olması, o şeyi otomatik olarak anlamsız yapmaz. Bir şey geçici olduğu hâlde iyi, anlamlı ve önemli olabilir.

 Fakat bir an için geçici olmayı anlamsız olmayla özdeş tutalım ve hayatımızdaki her şeyin geçici olduğunu kabul edelim. Ben bu durumda bile hayatın anlamlı olabileceğini iddia ediyorum.

 Çünkü biz sadece geçici şeylerden haberdarız. Geçici şeyleri önemli yapan, onlardan bağımsız ve geçici olmayan şeylerin var olup olmadığını bilmiyoruz. Eğer bu tür bir şey varsa geçici evrenimiz, hakkında bir şey bilmediğimiz daha büyük bir hikâyenin içinde bir araç olması bakımından anlamlı olabilir.

 Pascal’ın bahsi burada devreye giriyor. 17. yüzyıldan bir Fransız matematikçi Blaise Pascal, Tanrı’nın varlığıyla ilgili ünlü bahsinde, Tanrının var olma ihtimaliyle olmama ihtimalinin eşit olduğu bir durumda inanmayı seçmemizin daha makul olacağını, çünkü eğer Tanrı varsa bu inancımız sayesinde cennete giderek çok şey kazanacağımızı, Tanrı yoksa var olduğuna inandık diye bir şey kaybetmeyeceğimizi söylemişti. Diğer yandan inanmadığımız senaryoda Tanrı varsa çok şey kaybedecek, Tanrı yoksa da bir şey kazanmayacaktık. Öyleyse inanmak rasyonel bir kumar oynamak olur.

 Ben bir ateistim ve İbrahimi dinlere inanmıyorum. Fakat Pascal’ın bahsindeki akıl yürütme, hayatın anlamı meselesinde bize yardımcı olabilir. Tanrı’yı devreden çıkaralım. Onun yerine anlam kavramını koyalım. Bu yazıyı okuyanlar nereye varacağımı çoktan anlamıştır.

 Hayatın bir anlamının olup olmadığını bilmiyoruz. Olduğunu da kanıtlayamayız, olmadığını da. Geçici olmayan, hayatımızı aşan ve hayatımızı anlamlı kılan önemli şeyler en azından potansiyel olarak vardır.

 Bu durumda hayatın anlamının olduğunu varsaymak, olmadığına inanmaktan daha faydalı bir düşünce olabilir. Anlamlı olabileceğine inandığımız bir hayat bizim için daha çekilir olur. Bu inanç çabalarımızı daha anlamlı hissettirebilir. Haz duygusunu daha iyi yaşamamızı, acılarımıza daha kolay katlanmamızı sağlayabilir. Öte yandan anlamsız olduğuna inanırsak bu bizi bir tür karamsarlığa ve boş vermişliğe itebilir. O yüzden illa birinden birine inanacaksak hayatın anlamlı olduğu düşüncesi, anlamsız olduğu düşüncesine tercih edilmelidir. İki durum da kesin olarak kanıtlanamayacağı için, pragmatik olanın seçilmesi makuldür.

 Hayatın anlamlı olduğunu iddia etmiyorum. Birinden birini seçmemizin gerektiği bir durumda hayatın anlamlı olduğuna inanmanın anlamsız olduğuna inanmaktan daha rasyonel olduğunu iddia ediyorum. Nitekim böylesine büyük ve zor bir konuda kesin sonuçlara varmaktansa yargıyı askıya almayı tercih ederim. Kesin yargıya varmasam bile, birinden birini seçmek zorunda kalacağım durumda hayatın anlamlı olduğu düşüncesini seçmek için iyi bir sebebim var ve bu benim için yeterince tatmin edici.

Yorum bırakın