Spiral

 Spiral… Ruhumun mağarası olan notalar kulak zarıma dolmaya başladı. Paçalarımı dizlerime kadar sıvadım. Kıyıda son anda peyda olan bebek dalgalar ayak bileklerime tırmanıyor. Tüylerim ürperiyor, kapüşonumu başıma geçiriyorum. Artık yürüyen bir gölgeyim. Şu an beni görenler üstüne bir de dinlediğim melodiyi duyacak olsalar kesinlikle benim bir melankolik olduğuma kanaat getirirler. Öyle miyim sahiden? Sabahın yedisinde kendimi sahile atmış olmam, içinde yaz mevsimi olmayan yazlık bir evde hayatımın en önemli kararlarından birini verecek olmam, düşüncelerimi ancak yürüyerek sakinleştirebilmem, bu hüzünlü melodinin akışında huzur bulmam, küçük bir kırığın üzerine bile bile ayağımı basmam beni melankolik biri mi yapar, yoksa bir savaşçı mı? Kapılıp gidebilirdim bu dalgaya, her şeyi kolayca unutabilirdim. Öyle değil mi? Oysa ben hatırlamak ve hatırda sağlam kalmak için çaba gösteriyorum. Şu an biri gizlice bir fotoğrafımı çekecek olsa bu hatrın anıtı olur. Kim bilir belki de eskimeye mahkum… Her fotoğraf çekildikten yalnızca bir dakika sonra eskimeye başlar. Bana özgü bir şey değil yani.

 Kış kumu kirli. Yosunların ve yaz artıklarının ayalarıma sürtündüğünü hissediyorum. Denizin kustuğu bir sabahta, huysuz bir mide bulantısı gibi kıyılarında dolanıyorum. Şarkının da etkisiyle renkleri kaybediyorum. Retinam siyah beyaz seçiyor her şeyi. Boğazım ve göğsüm yel alıyor. Kesin hasta olacağım. Ailemin kadınlarının nazenin geleneğini devam ettirip en ufak bir rüzgârda hastalığı çağırıyorum. Modern bir kadın olarak ise duruma müdahale ediyorum: İptal! İptal evren! İptal! İptal tanrım! İptal et beni. Ufacık bir olumlamanın beni ağlatması ve bu denli olumsuz bir anlama vakıf olması olacak şey değil. Şarkı bitti. Dalga seslerini dinlemek yürüme tempomu düşürüyor. Kısacık bir an için iyi bir fikir dalgaya senkronize olmak. Ama sadece o değil, kumların da sesi yükseliyor. Kırık deniz kabuklarının, aşınmış taşların, jelli yosunların, çalıların ve çöplerin sesi büyüyor, içime yürüyor. Hepsini aynı anda duyamam. Yeniden aynı şarkının başlat tuşuna basıyorum. Spiral başlıyor. Hayat da öyle. Kendini yutan bir spiral gibi içe yürüyorum. Eğer yanlış yoldaysam bütün yolları yeniden yürümem gerekecek. Belki yeniden doğmam, fetüs olmam, emmeyi, anneyi, adım atmayı, sayıları, evi, bayramı, yası, şekeri, acıyı, ağırı, sancıyı, neşeyi, kederi, büyümeyi yeniden öğrenmem gerek. Tanrım acaba sen beni iptal etmesen mi? Soluklarımı eski bir fotoğrafa dönüştürmesen mi?

 Sahil bitti. Evimiz diğer uçtan bana el sallıyor. Hevesle değil ama şefkatle… Beni en çok ben yapan yerde yaşamımın ölçüsünü alıyorum. Ya meçhul bir süre bu hasta bedenle yola devam edeceğim ya da ameliyata girip şansımı deneyeceğim. Beni iptal edip etmeme kararını tanrıya bırakmaya karar veriyorum. Bir anda. O kocaman deniz kabuğuna bastığım anda. Köşesinde minicik bir kırık. Yere eğilip önümde bir dalganın doğmasını bekliyorum. Çıkan ilk kabartıda onu bir güzel yıkıyorum. Her şeyin son olabileceği düşüncelerinin üzerine basa basa eve dönüyorum. Kumsaldan çıkmadan önce son bir kez denize bakıyorum. Manzara renkleniyor. Retinam dirildi. Evet sen karar ver tanrım. Bana ait olan kül iradeyi öpüp sana teslim ediyorum. O buz gibi ışıkların altına yattığımda sen söyle bana; iptal mi, devam mı?

2 thoughts on “Spiral”

  1. Nurdan Kanatlı

    Dalgaların içinde yüzen hüzün gibi…
    Bir içe dönüş bir dışa salıver arasında gidip gelmeler…
    Tabi ki iptaldan vazgeçiş…
    Her yaşanan şey nasıl tecrübe ise, her an ve duygu da bana göre tecrübedir ve evrene teslim edilmiştir…
    Cevabını olumlayarak ve unutarak beklemek en güzel sürpriz…
    Öykünüzü ve üslubunuzu çok sevdim!
    Kaleminizin ürkekliğindeki mahcubiyetinizi de…( Neden bu hissi yaşadığımı açıklayabileceğimi sanmıyorum ama sevdim)
    Kaleminize ve yüreğinize 🧿🍀🙏
    Sevgilerimle❤️

Yorum bırakın