Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba! Bir süredir hasta yatağımda, hayatı, dahası geçmişi düşünür oldum. Aslında belki de düşünmeyi hiç bırakmamış olabilirim.
Bu hafta, Sembolizm akımından ve izlemeye doyamadığım, üzerine düşüncelere daldığım 1912 yılına ait İtalyan bir ressamın eserinden bahsedeceğim. Sonra da benden ve bizden!
Sembolizm; gerçeklerden kaçma, hayale sığınma, çirkinlikleri hayal yardımıyla güzelleştirme, bunlara bağlı olarak ortaya çıkan karamsarlığın yansımasıdır. Eserlerde gerçekliğin ötesindeki dünyaları ve içsel duyguları ifade etmek için sembollerden ve imgelerden sıkça yararlanıldığını görürüz. Resimde, sembolist sanatçılar, gerçekliğin yüzeyinin ötesindeki anlamları ve duyguları ifade etmek için semboller ve imgeler kullanırlar. İzleyiciyi soyut bir dünyaya davet ederek, duygusal bir deneyim sunarlar. Bu akım, insanın iç dünyasının karmaşıklığını ve derinliğini keşfetmek için güçlü bir araç olarak kabul edilir.
Mario Reviglione – “Notturno metafisico (Alassio)” 1912
Yukarıda bana bu yazımda ilham veren Notturno Metafisico (Alassio) isimli eseri görüyorsunuz. Eserin sahibi Mario Reviglione, 20.yüzyılda yaşamış ve Sembolizm akımına ithafta bulunan eserler üretmiştir. Dönemin sergilerine katılım gösterse de sanatı anlaşılamayan, utangaç karakteri nedeniyle de zaman içinde kendini yalnızlaştıran bir sanatçı olarak hayata veda etmiştir.
Siz bu resme bakarken ne hissettiniz bilemem, ama bana karanlığın içinde yeniden doğan ışık, “belki de umut” çağrıştırdı. Karanlıkta hep bir ışık ararız, bu belki bir çıkış yolu aramaktır.
Hepimiz zaman zaman kötü duygularla başa çıkmak için birçok farklı yola başvururuz değil mi? Bunlardan biri, hayal gücünü kullanarak olumsuz duyguları güzelleştirmek veya değiştirmektir. Örneğin, üzüntüyü bir sanat eserine dönüştürmek veya korkuyu bir hikâyeye yerleştirmek gibi. Bu şekilde, duygusal acıyı dönüştürerek onu daha yönetilebilir ve kabul edilebilir hale getirmeye çalışırız. Bu da bir çıkış yolu arayışıdır. Ancak bazen, kötü duyguları hayallerle güzelleştirmek veya yok saymak, aslında duygusal iyileşme sürecimizi engeller veya geciktirir. Gerçek sorunları çözmeden veya duygularla yüzleşmeden kaçmak, uzun vadede duygusal hatta fiziksel sağlığı olumsuz etkileyebilir. Kötü duyguları yok saymak, onların derinleşmesine veya başka şekillerde dışa vurulmasına neden olabilir. Benim de kendime yaptığım tam da buydu.
Oysa yüzleşmek, içsel bir keşif ve dönüşüm sürecidir. Bu süreç, zaman zaman zorlayıcı olduysa da büyümeme ve yaşamın anlamını daha derinlemesine fark etme fırsatı sundu. Merak etmeyin kişisel gelişim kitaplarına bağlamayacağım; ama şunu anlamanızı isterim. Yaşadığımız her deneyim bize kendimizle ilgili bir şey söylüyor. Hayattaki her kötü duygudan kaçmaya çalışsanız da gerçeğinizden, gerçeklerden kaçamazsınız. Çünkü o elbet yakanıza yapışır, her şeyin en gerçeğini ortaya çıkarır ve hesabını sorar.
Sevgiyle kalın!