Klik.
Onu ilk gördüğümde bu hikâyenin benim için iyi bitmeyeceğini hissetmiştim. Çok kısa bir süre içinde çok iyi arkadaşolduk. Paylaşımlarımız öyle eşsizdi ki hayatımda kimse ile bu kadar iyi anlaştığımı ve bu kadar keyifli zamangeçirdiğimi hatırlamıyor, uyumumuzun kıvılcımlarını hayretle izliyordum. Aslında ilk görüşte ondan çok hoşlanmıştımancak onun gibi birinin benden, benim ondan etkilendiğim kadar etkilenmeyeceğinden emin olduğumdan, arkadaşçayaklaşmayı tercih etmiştim. Ne de olsa ya alımlı bir kız arkadaşı vardı ya da benden daha güzel ve havalıhemcinslerime tutulacaktı. Çok önemli değildi, yakın arkadaş olmak bile bir hayli heyecan verici, üstüne üstlükprestijliydi. O hayatı boyunca kolejlerde okumuş, ardından Türkiye’nin ve Amerika’nın en iyi üniversitelerinde lisansve yüksek lisans eğitimini tamamlamış ve nihayetinde kendi işini kurmuştu. Instagram ve YouTube’da bir milyonayakın takipçisi vardı. Yaratıcı yazarlık üzerine bireysel ve kurumsal eğitimler veriyordu. Ayrıca spor ve sağlıklı yaşamüzerine orijinal içerikler üretiyordu kendi YouTube kanalında. Hatta ülkenin birkaç önemli spor aletleri markasınınreklamlarında bile rol almıştı. Ünlüydü.
Tanışmamızın ardından geçen birkaç haftadan sonra gittiğimiz Evgeny Grinko konserinde elimi tuttu. Buyakınlaşmanın bir manası olup olmadığını sormaya cesaret edemedim. Sanırım dünyadaki cennet o konserdi ve ben evegidince konser boyunca kurduğum tüm hayalleri diri diri gömüp, bir sonraki hayal iznime kadar toprağın altındagizleyecektim.
Bu özelliğim paha biçilemezdi. Tanrının büyük bir lütfu benim gibi birine. İstediğim zaman bazı düşünce veya hisleridüşümde var ettiğim kilitli bir kutuya saklayıp toprağın altına gömüyor, sanki onlar hiç bana uğramamışçasına devamedebiliyordum hayatıma. Sonradan zarar görmemek adına bu harikulade anıyı, paket program halinde ona eşlik edenuçuk kaçık hayalleri ve en önemlisi beni alabora eden rengârenk his cümbüşünü de ikinci bir emre kadar bu gizlikutuda saklayacaktım. Eve vardığımda saat gecenin yarısı olmuştu. Aklımda, kalbimde ne var ne yok gizli kutuyatıkıştırıp dört beş kilit vurdum üzerine, iyice yerleştirdim toprağın dibine ve derin bir uyku çektim.
Mert’le her gün saatlerce telefonda konuşmaya, haftada bir ya da iki kez sinema, tiyatro, konser gibi etkinlikleregitmeye başlamıştık. Aramızdaki ilişkinin ne yöne evriliyor olduğunu henüz konuşmamıştık ama ben bir yandan onungibi birinin sevgilisi olmaya can atıyor bir yandan da onun yanına hiç de yakışmadığım düşüncesiyle mücadeleyedevam ediyordum. Yetersizdim. Benim de iyi taraflarım vardı elbet. Akıllıydım, farklıydım ve onun hiçbir kadındabulamadığı bazı şeyleri ona veriyor olmalıydım ki her gün telefonda da olsa günün önemli bir dilimini berabergeçiriyorduk. Hatta belki bir gün evlenirdik ve hiç umulmadık bir aşk doğardı birlikteliğimizden.
Bir sabah zil sesi ile uyandım. Kapıdakinin Mert olduğuna inanamadım. Elinde renkli kuşe kâğıda sarılmış birkaç simitve koca bir alışveriş poşeti ile işte karşımdaydı. Kapının deliğinden bakarken fark etmediğim ama kocaman birgülücükle yüzüme doğru uzattığında güzel kokularıyla sarsıldığım sümbül, narçiçeği ve gelincik demetlerinden oluşano harikulade buketi ellerinde gördüğümde, düşüp bayılmak üzereydim. Güzel bir kahvaltı ile başlayan günün ardından,akşama kadar benim evimde vakit geçirdik. Film izledik, müzik dinledik, en çok da sohbet ettik. Hiç yakınlaşmaolmadı aramızda, onu kapıdan uğurlarken dudağıma kondurduğu küçük bir buse dışında.
Neydi bu şimdi? Hayalleri yeniden kutuya mı kilitlemeli yoksa öncekilerle birleştirip dünyaya mı haykırmalı? Yok,imkânsızdı. Öylesine olmuştur, bir anlık bir şeydir ve sonunda üzülmeye değmezdi.
Kilitledim kutuya hepsini.
Klik.
Bir saat sonra Mert aradı.
“Yarın akşam yemeğe çıkalım mı?”
“Şey, güzel olur aslında.”
“Tamamdır akşam buluşuruz.”
Kilitleri açma ve hayalleri uçurma zamanı!
Klik.
Hayatım nasıl bu kadar yolunda gidebiliyordu? Âşık olmuştum. İşin garibi, o da benden hoşlanıyordu. Sadece bu dadeğildi. Uzun süredir beklediğim terfi sonunda gelmiş ve maaşıma yüzde kırk zam yapılmıştı. Annem ve babamla aramhiç olmadığı kadar iyiye gidiyordu. Sonunda onlardan ayrı bir evde özgürce yaşıyor olmamı kabullenmiş, evdenayrıldığımdan beri süregelen küslükleri artık bir son bulmuştu. Yıllarımı majör depresyonla mücadeleye adamıştım.Sonunda biraz da olsa düzlüğe çıkmış, bundan sonrası için ise mutlu ve heyecan verici hayaller kurmak bir yana rutinplanlar yapmaktan bile vazgeçmiştim. Oysa şimdi… hem de ben her şeyden umudumu kesmişken.
Beklediğim o felaket bir gün kapımı çaldı. Emindim, Mert yine sürpriz yapmıştı. Kapı deliğinden bakma ihtiyacı bilehissetmeden açtım kapıyı. Karşımda o kadın! O kadın ki, işte Mert’in benim yerime tercih etmesi gereken; o kadın ki,işte tüm dünyanın ilk görüşte ayaklarına kapanacağı türden! Ah o güzellik… Afrodit’in yirmi birinci yüzyıl versiyonu.Alımlı, bakımlı, havalı…
“Rana siz misiniz?”
“Buyrun?”
“Mert gitti. Yani belki de kaçırıldı. Konuşmamız lazım.”
“Pardon? Kimsiniz?”
“Ben Mert’in nişanlısıyım, adım İpek. Tuhaf bir durum, farkındayım fakat anlatacaklarım önemli.”
“Hanımefendi ben…”
“Mert… Ölebilir Rana. Lütfen içeri girmeme izin ver.”
Kapıyı itti ve ayakkabılarıyla içeriye, doğruca mutfağa geçti. Bir sandalye çekti, kendi evindeymişçesine oturup popyıldızı rahatlığı ve özgüveniyle anlatmaya başladı:
“Biliyorum, biliyorum durum çok karışık görünüyor. Çat kapı gelmek zorunda kaldım çok özür dilerim. Şu ananlamıyorsun, çok olağan ama lütfen anlatmama izin ver. Bak, Mert’in seninle olan ilişkisini uzun zamandır biliyorum.Benim için sorun değil. Ama… Mert’in birtakım insanlarla bir süredir başı dertteydi. Aylardır tehdit ediliyor, buradakihayatını bırakıp yurt dışına yerleşmesi için zorlanıyordu. Birlikte birkaç ay önce Kanada’ya yerleşmeye, kimliklerimizevarana kadar her şeyimizi değiştirme karar verdik. Montreal’de küçük bir daire kiraladık. İçini döşettik. Gidiştarihimizi sormayacak mısın?”
“…”
“Bu sabah. Ben dün geceyi ailemle geçirdim. Biz Mert’le birlikte yaşıyoruz, yani yaşıyorduk. Sadece küçük bir bavulhazırlamıştık. Önemli eşyalar, hatıralar, sevdiğimiz kıyafetler filan. Sabah beş sularında eve gelecektim ve birlikte çıkıpbir bilinmeze doğru uçacaktık. Göze aldıklarımı anlayabiliyor musun?”
“…”
“Ancak eve geldiğimde Mert’in bir not bırakarak ortalıktan toz olduğunu anladım. Notta şöyle yazıyordu: ‘Neredeolduğumu sakın araştırma, hayatının geri kalanını mutlu geçir! Hoşça kal İpek!’ Önce gerçekten buna inandım,saatlerce ağladım ama sonra bir şey fark ettim. Mert bana asla İpek demez. Ayrıca onu fellik fellik arayacağımı, hangideliğe girdiyse oradan çıkarmayı bileceğimi de adı gibi bilir. Bir sigara yakabilir miyim?
“Tabii.”
“Şimdi ben iki şeyden şüpheleniyorum Rana. İyi ihtimal, Mert tek başına kaçmaya karar verdi ki şu ana kadar herhangibir uçağa veya otobüse binmiş görünmüyor. Babama araştırması için yalvardım ve Mert’in adına herhangi bir kayıtlıyolculuk bilgisi bulunamadı. Kötü ihtimal ise, Mert kaçırıldı.”
İki sene önce büyük gayretlerle bıraktığım lanet sigaradan bir tane ben de yaktım. Here we go!
“Sanırım ben pek iyi değilim İpek. Nasıl bir şeyin içine… Ayrıca ne yapmamı bekliyorsun? Böyle bir anda evimegeldin ve bana akıl almaz şeyler anlatıyorsun. Bu anlattığın Mert’i tanımıyorum ben, seni tanımıyorum, kendimi zatenhiç…”
“Mert’in şirketi paravan bir şirketti Rana. Yasadışı organ ticareti yapan uluslararası bir şebekenin Türkiye’deki karapara aklama merciiydi. Tabii Mert sadece parasına bakıyordu. O taraklarda bezi yoktu. İnsan Ticaretiyle Mücadele BüroAmirliği üç ay önce İstanbul’daki tüm hastane kayıtlarını incelemeye aldıktan sonra işler değişti. Mert’in şirketi deşüpheli kurumlar arasında incelemeye alınacaktı. Mert bu şebeke ile ortaklığı bozmak, hayatına sıfırdan başlamak istediancak… Aylarca süren tehditler, kavgalar… Neler yaşadığımı ve ne tür ölümlerden döndüğümü tahmin bile edemezsin.Mert iyi bir insan Rana! O sadece…
Neyse… Bana yardım edecek misin!”
Mert iyi bir insan mı? Evet, Mert iyi bir insan. Belli ki o da bir mağdurdu. Tıpkı benim gibi! Haftalardır yedi yirmi dörtvakit geçirdiğim adam, birilerini kesip biçerek para kazanıyor olamazdı. Bir şekilde girmek zorunda kalmıştı bu işe,işler tuhaflaştığında ayrılmak istemişti ancak belli ki peşini bırakmamışlardı. Benim de ondan farklı bir yanım varmıydı? Hasbelkader gelmiştim bu hayata, bir şekilde, bir yerlerde birilerine evet demek zorunda kalmıştım ben de. İşlerbenim için de pek yolunda gitmedi. Çıkmak istedim bu oyundan ama bana da izin vermediler. İntihar girişimlerimbaşarısızlıkla sonuçlandı. Mert’e yardım etmekten başka bir seçeneğim yoktu. Ne hayır diyecek cesaretim ne deyapacak daha iyi bir işim vardı. Tüm bu saçma senaryoyu geride bırakabilir, farklı bir seçim yapabilirdim ancak farklıseçeneklerin benim için orada olduğundan bile bihaberdim. Gözümün önündeydi ama onları göremedim, görmemeyitercih ettim. Mert’i kısa süre içinde çok sevmiştim. Tüm bu olanlar bittiğinde, Mert’in beni değil onu seçeceğindenemin olsam da yardım etmeye hazırdım. Kendi hikâyemi yazacak ve otantik benliğimi yaratacak gücüm yoktu. Bensıska, boynu hafif bükük, gözleri birbirinden olması gerektiğinden daha uzak, güzel değil ama sempatikler sınıfına girenkadınlardandım. Sıradan bir lise ve üniversite bitirmiş, sıradan bir işte çalışıyordum. Aslında lisede tiyatrokulübündeydim ve bir zamanlar ünlü bir oyuncu olmayı hayal ediyordum. Üniversite yıllarımda da belediyetiyatrosunun düzenlediği tiyatro gösterilerinde birkaç ufak rolüm olmuştu. Keyifli zamanlardı. Üniversite bittikten sonrahayatın gerçekleriyle yüzleşmiş, kendimi para kazanmaya adamıştım. Ne de olsa sanatsal aktivitelerimidestekleyebilecek kadar zengin ebeveynlerden doğmamıştım. Benden ancak iyi bir çalışan, iyi bir arkadaş, belki iyi bireş olurdu ama uğruna her şeyin feda edileceği, her ne koşulda olursa olsun tuttuğunu koparmasını bilen o özgüvenlikadınlar kategorisinde değildim… Ben de “Ne önemi var? Devam!” butonuna bastım.
Ertesi gün İpek beni evimden 2021 model siyah Range Rover Evoque’u ile aldı. Büyükçekmece’de bir depoda,birileriyle buluşacağımızı söyledi. Muhtemelen Mert’i kaçıranlar onlarmış. Benzer bir durumda daha önce de birkaçkere orada buluşmuşlarmış.
Zihnim o kadar allak bullaktı ki içinde bulunduğum garip durumu sorgulamak ve bir çıkış yolu aramak yerine herkonuda ne kadar yetersiz, suçlu ve haksız olduğumu bağıran sesler duyuyordum kafamın içinde. Artık kendimisuçlayacak mecalim kalmamıştı, kusacak gibi oluyordum bu sesleri duydukça. Şu an kiminle olduğum, nereye gittiğim,başıma neler geleceği gerçekten umurumda değildi. Yine olan olmuştu ve en kötü senaryo dönüp dolaşıp ayağımagelmişti. Artık ölsem gam yemezdim!
“Rana! Rana, sana diyorum! Sen arabadan çıkma. Telefonunun sesini açık tut. Ben seni arayacağım. Duyuyor musunbeni? Rana? Anlaştık mı?”
Kafamı salladım. Solgun renkli variller, yağmurlu ve gri bir hava, az ötede iki siyah lüks araba daha. Şimdi şuracıktaölsem veya kaçırılsam eminim dünyadan hiçbir şey eksilmeyecekti. Bir baltaya sap olamamış, hayatımın aşkınıbulamamış, tonlarca mutluluk hapı kullanmış, bir türlü mutluluğa erememiştim nasılsa. Üstelik bu saçma dünyadakrizler, savaşlar, salgınlar bitmiyordu ve ölüm, belki de en güzeliydi ama bir umut daha vardı. Belki de Mert kurtulacak,onu kurtarmaya çalıştığım için daha çok bağlanacaktı bana. Bir umudumuz, bir şansımız olacaktı birlikte. Hem İpek’tearadığını bulmuş olsa şu an Kanada’daki rüya evlerinde olurlardı. Ahhh! Şu an ne türden bir hikâyeye dahil olduğumuen yakın arkadaşlarım Canan ve Erhan duysa, beni mahvederlerdi. “Bu kadar mı yüzsüzsün Rana? Ne işin var seninöyle tehlikeli olayların içinde? Bu kadar mı karaktersizsin?” Oysa onların anlamadıkları bir şey vardı. Ben kimolduğumu bilmedim ki hiçbir zaman. Kendine has bir karakterim ve yüzüm nasıl olabilirdi?
Kapıyı açtım, bir sigara yakmak için arabadan dışarı çıktım. Sigarayı hızlı hızlı içip yine arabaya döndüm. Telefonabaktığımda İpek’in dört kez aradığını gördüm. Sessizde kalmış. Allah kahretsin! Bir de mesaj vardı!
“Rana hemen oradan uzaklaş, polise haber ver. Öldürecekler!”
Öldürecekler mi? Kimi?
Pammmm! Pammmmmm!
İki kurşunla, işim bitmişti.
“…”
Gözümü açtığımda Canan ve Erhan yanımda, VR gözlükleri gözlerinde, Teslasuit’leriyle heyecanlı bir oyunun içindebirileriyle kavga ediyor gibilerdi. Başım dönüyor, midem bulanıyordu. Bayılacak gibiyim. Gürültü ve camdan içerinüfuz eden güneş ışığı, gözlerimi kamaştırıyordu.
Yattığım yerden yavaşça kalkıp VR gözlüklerimi, eldivenlerimi ve kıyafetimi çıkardım. Etrafa baktım. Her şey çoktuhaf geliyordu. Burası neresiydi? Ne zamandır buradaydım? Kaç gündür? Mutfaktaki saate ve takvime takıldı gözüm.16 Ocak 2056 Pazar, saat 13:13. Sanırım birkaç gündür duş almamışım. Bir şeyler yiyip içtiğimden de şüpheliyim.
Salona geri döndüm. Masada duran nota takıldı gözüm:
“10 Ocak 2056, oyuna giriş tarihi. Çıktığında afallama, en yakın arkadaşlarınla oynadığın bir oyundu. Oyuna girmedenevvel geçmişi unutma programını ve şu anki bilinç düzeyin üzerinden karşına gelecek olan random aşk hikâyesiniseçtiğin için, oyun sana çok gerçekçi gelmiş olmalı. Canan, İpek, Erhan, Mert: Calm down please! Umarım bu kez‘Devam’ butonu yerine ‘Farklı Seçenekler’ butonuna basmışsındır da farklı bir hikâye okuruz!
PS: Notun yanında duran beslenme hapını ve vitaminlerini içmeyi unutma. Ayrıca, sıcak bir duş iyi gelebilir. His vebilinç çıktılarını mutlaka al. Özet olarak, hatırlamak istersen avatarının ağzından yazılan ‘Hikâye Çıktısı’ dokümanınınçıktısını almayı unutma. Good morning dear!”
-His Çıktısı: Bu hisler listesinde bilinç düzeyinize ait duyguların ve bu duygulara sebep olan alt durumların bir listesimevcuttur. Üzerine çalışabilirsiniz.
Klik.
Öfke: Eleştirel, hiddetli, kızgın, incinmiş, kuşkucu, rahatsız, hayal kırıklığına uğramış, kıskanç.
Hüzün: Suçlu, utanç içinde, yalnız, acınası, yetersiz, altta kalmış.
-Bilinç Çıktısı: Bu bilinç düzeyinizin hangi boyutta sıkıştığını gösteren bir sonuçtur.
Klik.
-3. Boyut: Varoluşu kendinden ayrı görme sanrısı, iç tatminini kendinden ayrı sandığı fiziksel dünyadan sağlama çabası,kurban psikolojisi, öze erim korkusu.
Klik.
Klik.