Esir Parmak

İçimde kopan bir gürültü ile uyandım bu sabah. Gecenin sesi açık kalmış. Gözlerimi fal taşı, kulaklarımı tıkalı… Kırk yıllık odam yabancı! Her şeyi sonradan anladığım gibi yine sonradan geldi aklım yanı başıma. Tamam dedim. Hepsi birer rüya. Değişen sadece takvim yaprağı. Gün, güneş, ben ve yarın hep aynı. Merhaba demek için bir sebep var mı? Ellerim şişmiş, baş parmağıma oturmuş yüzük. Sarmış sarmalamış sanki bin yıldır orada. Hiç yok niyeti kımıldamaya. Bir sağa çevirdim bir sola. İmkânı yok bir adım atmaya. Zar zor kaldırdım kafamı. Açtım perdeyi baktım tekrar parmağıma hiç gerek yok uğraşmaya. Kaldırdım başımı baktım Çınar’a, yeşil papağanlar konmuş dallarına. Sanki hepsinin nazı kırlangıçlara. Hava soğuk Kasım acımamış salmış yaprakları etrafa.

En son ne zaman bastım toprağa? Hiç hatırlamıyorum. Hatırlamadığım çok şey var aslında. En son okuduğum romanın sonu… Sahi neydi onun sonu? Macide Ömer’den ayrılmaya karar vermişti. Peki ya sonra… Bilmiyorum. Belki o da kararlarının arkasında durmayı başaramamıştır, kim bilir? Başka ne var hatırlamadığım? Ne zaman uzun uzun yürüdüm? Hangi şarkıda ağladım? Kimin derdine dertlendim? Boğazım şişene kadar bağırdım mı? Ya da yüreğim patlayana kadar sustum mu? Kendim için ne yaptım? Bi çok sorum var aslında ama üzer cevapları beni. Girmek istemediğim konular var. Hiç açmayalım dediğim elimden gelse sonsuza kadar unutmak istediğim! Yüzleştim hepsiyle. Sardım kaleme gömdüm eylüle.

Pek iyi hissetmiyorum kendimi şu sıralar. Kış geldiğinden beri dizimde bir ağrı. Çok geriyor bedensel problemler beni. Arada başım dönüyor bir de bulanık görüyorum. Hiç alışık olduğum konular değil. Gözüm parmağımda, hâlâ şiş. Hiç uğraşmayacağım yüzüğü çıkarmakla. Her şey ya da herkes istediği yerde istediği zamanda hatta istediği anda kalsın. Israrla ya da zorla hangi güzellik durmuş kapıda. Çelik halatlar sen istersen pamuk iplik kıvamında.

Etraf çok dağılmış! Küpemin tekini camın kenarına bırakmışım. Öteki kulağımda. Galiba gece attım kenara. Onu da hatırlamıyorum. Terliklerim düzgün kıyafetlerim katlı ama dergilerim hep ortada. Parfümüm devrilmiş, ışık geceden açık kalmış. Hiç dikkat etmiyorum tasarrufa. Hep cömerttim her konuda. Bol cümle kurarım. Bir kelimeye bin şiir yazarım. Bir tebessüme kahkahalar sığdırdım. Çok teşekkür ederim mesela. Her şeye minnet duyarım olur olmaz. Bi de özür dilerim hiç gereksiz. Azı karar çoğu zarar demişler yaa! Ben o kıvamın tartısını tutturamadım asla.

Pencereyi hafif araladım. Perdeyi kaldırdım. Biraz oksijen girsin dünyama. Sokakta kahve kokusu… Bir de sütçünün kornası… Günler çok çabuk geçiyor. Ne zaman geldi perşembe? İnsan bi haber verir! Bu salılar, cumalar çok anlayışsız. Olur olmaz gelip geçiyorlar! Müsait miyim değil miyim diye düşünmüyorlar! Zaman denen kavramla aramız kötü. Beni bekletirken kendisi habersiz çekip gider. Sorumsuz biri! Neyse, kahve kokusu doldu yeterince her yere! Gerek kalmadı artık içmeye. Zaten hiç aram yok zaman gibi kendisiyle! Davulun sesi, kahvenin kokusu… İkisi de uzaktan güzel. Pencereyi kapattım perdeyi indirdim. Gözüm yine yüzükte! İndi galiba şiş. Esir düşen parmak kavuştu özgürlüğüne! Şimdi müsade…. Günler kapıda, kalmasın ayakta! Hayat bence uzun ama zaman çok kısa!

Yorum bırakın