Mardin, 1972

I.
İlk kez Sokul Bakar’da
gördüm o küçük çocuğu
Büyümüş de küçülmüş derlerdi öylesine
İşi bitince abbaralarda koşuyordu
onu bekleyen annesine
Keşke benim olsaydı
Benim oğlum olsaydı
Ya da kardeşim
Koşsaydık birlikte

O çocuk sensin
hâlâ bir çocuksun
Büyümüş ve küçülmemiş.
İçten, sevgi dolu
Yaşam sevinci dolu
Sen çok yaşa çocuk çok
Sevgin bitmesin
Çok geç buldum seni ben

II.
Sen miydin beklediğim yıllardır?
Bulamadığım sen miydin?
Yarım kalmış bir şiirin yitik
mısralarını mı aradım?
Eş’arı aşk mıydı aradığım?
Nerede kaybettim seni?
Nerede buldum yeniden?
Ne zaman ve neden?
Neden şimdi, neden ben?

O kobalt gecelerde eyvanda tahtta yatarken
Suretin geçerdi gözlerimin önünden
Bilemezdim kimdin?
Neredeydin?
Neredeydim ben?
Onun için hep o şarkıyı söylüyorum
Ne zaman Mardin’i düşünsem
“Malkit,
bulamadım insanın kinini kırabilecek ezgiyi
halkımı bulamadım
akrabalarımı bulamadım
huzur bulamadım
mutluluk bulamadım
yolumu bulamadım,
eşimi bulamadım.”

III.
O gün ilk kez geçtim Sokul Bakar’dan
Oradaydın
Babalarına yardım eden diğer çocuklar gibi
Koşuşturmalar bağrışmalar içinde
Görmedin beni

Mardin’de ilk çarşı deneyimi
Ben çarşıya girince
Birden çömelmeler oldu
sağlı sollu dükkân önlerinde
Bana bakıyorlardı belli ki,
Onlardan değildim ben,
Esnaf, emekçiler, çocuklar,
Ben de baktım onlara
Üzerimde siyah mini etek, siyahlar ve beyaz kürk.
Ben “créme de la créme”

Onlardan değildim ben
Birisi sordu ne aradığımı
Sadece bana bakıyorlardı
Kim bilir neden
Bu şehirde bulamazsınız dedi biri, şaka sandım
Oysa gerçekti, bulamadım
O gün gazeteler yazabilirdi
Sokul Bakar’dan beyaz kürklü bir kadın geçti
Kim olduğunu kimse fark etmedi
O bir Mardinliydi.

IV.
Gece ilk nöbetim
Bilemedim neyin nöbeti,
Kalabalık sınıflar gibi kalabalık koğuşlar,
Girip çıkıyordum film setine girer gibi,
Bir uyusalar ben de top oynamaya gitsem
Ben de çocuktum ne de olsa,
Gitmedim o gün top oynamaya,
Artık öğretmendim
Yerimi bilmeliydim
Yatakhanede nöbetteydim,

O sırada
“Elimi tutar mısın öğretmenim?”
diyen çocuk sen miydin?
Hep birlikte söylenirken
“yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar”
Neden yanıktı bu çocuklar,
neden kavruk, neden mutsuz?
Ne kadar da susamışlar sevgiye,
Ne kadar açlar ilgiye.

Ertesi sabah
“Alnımızda bilgilerden bir çelenk
Nur’a doğru can atan Türk genciyiz” diyeceğiz
“Korku bilmez soyumuz”
Arab’ız, Kürt’üz, Süryani’yiz
asla demeyeceğiz hep birlikte
Ne yapalım Marş böyle.

V.
Birkaç dosya masada
boş bir odada bekliyorum
Birer birer gelecekler
Resmi dilimiz Türkçe
İki kişiydiler biri tercüman
Masanın uzun kenarında ben kısa kenarında onlar
İsim soyadı numarası bitirdiği okul annesi babası
“Kaç kardeşsiniz?” dedim
“On sekiz” dedi
Başımı kaldırmadan gözlerimi kaldırdım baktım,
bakıştık, şaşkınlıkta anlaşmıştık
“üç anne” dedi
Sorma Nesrin dedim kendime içimden
Sakın fazla sorma…

Yıllar sonra nüfus planlaması
Yıllar sonra doğum kontrol spirallerinin
devletin dinleme çipi olduğuna inanan bazı kadınlar
nüfus planlamasına karşı çıktılar, korunmadılar
Daha çok doğurdular
Devletin dinlemeye nereden başlayacağı
bilinmezdi
Böyle gelen böyle gidecekti.

VI.
Bir tek sen dinledin beni çocuk
Bir tek sen anladın anlattıklarımı
El ele oturduğumuz dönme dolapta
kelime oyunu oynarken
Ah bir de yanlış anlamasaydın
ne olurdu ya…

 

 

 

 

Yorum bırakın