Artık 33’sündür

 Rakamların yerlerini istediğin kadar değiştir, ne yaparsan yap, neresinden bakarsan bak, her halükarda, artık 33’sündür.
 Yetmiş yaşındaki birinin gözünde alt tarafı 33’sündür, yirmi yaşındaki birinin gözünde, çok büyük 33’sündür.
 Ama senin gözünde otuzlar, kırklar, elliler artık aynı yaş demek ise çünkü hiçbir zaman tam olarak büyümüş hissetmeyeceğini anlamışsan, kesinkes 33’sündür.
 “Bizim zamanımızda böyle değildi…” gibi cümleler kurmaya başladıysan, bil ki 33’sündür.
 Asla yirmili yaşlarına dönmek istemiyorsan, “O, ben değildim.” diyorsan, artık bir başka 33’sündür.
 Herkeste, her şeyde ve her yerde “Önce karakter! Önce karakter!” arıyorsan, sonunda 33’sündür.
 “Üç günlük dünya” diye başladığın cümleden aldığın cesaretle, verdiğin kararların pişmanlığının dördüncü gününde çökeceğini iyi biliyorsan, tecrübeli bir 33’sündür.
 İnsanların söyledikleriyle değil de sadece davranışlarıyla ikna olmaya başlamışsan, sen de 33’sündür.
 Şimdiki aklınla o ana gidebilseydin… “Boş ver yine de bir şey değişmezdi!” diyorsan, realist bir 33’sündür.
 Başlangıçları değil de bitişleri kutlamaya başladıysan, belki 33’sündür.
 Çocukken duyduğun, o hayata dair keskin yargıların zırvalıktan ibaret olduğunu fark ettiysen, özgür bir 33’sündür.
 O şarkı, seni de bir mayıs akşamının yağmur sonrası ortaya çıkan tatlı serinliğine götürüyorsa, herkes gibi 33’sündür.
 Mutlak mutluluk diye bir şeyin olmadığını kabullendiysen, nihayet 33’sündür.
 Tanımların değiştiyse, sonuçta her şey göreceliyse, sanki 33’sündür.
 “Hayat çıkılan bir merdiven falan değilmiş, yürünen bir yol da değilmiş; bazen insan havada asılı kalırmış, bazen olduğu yere öylece çökermiş, hareket eden şey sadece zamanmış.” diyorsan, durgun bir 33’sündür.
 Ama bazen çok geç kalmış hissediyorsan, “oraya” hala varamamışsan, kaygılı bir 33’sündür.
 O güne az kaldı çok az kaldı diyorsan, ama aslında daha çok var gibiyse, sabırlı bir 33’sündür.
 Biri sana “Bu hayat nasıl yaşanmalı?” diye sorsa, vereceğin cevap “ Nereden bileyim ben?” ise, henüz 33’sündür.
 Bu yaşını pek böyle tahmin etmemişsen, kesinlikle 33’sündür.
 Bazen de kendini dünyada çözülemeyen denklemlerin sonuncusu gibi hissediyorsan, aslında sıradan bir 33’sündür.
 Belirsizlik kevgire çevirdiyse artık zihnini, ufak düşünceler akıp gittiyse büyük deliklerden, kaya gibi düşünceler kaldıysa, parçalamak çok zorsa, düşüne düşüne ufaltmaya çalışıyorsan ama aksine büyüyorsa, çünkü 33’sündür.
 Her şeyden soyunduysan, iliklerine kadar soyunduysan artık, gerçek bir 33’sündür.
 “Ben neyim? Kimim?” diye sormaya başlamışsan bir gün, Sartre’ın “bulantı”sına karıştıysan, bu yaşa kadar varoluşsal sancılarını çekip de geldiysen, tam 33’sündür.
 Mevzu aşk olduğunda “”tabula rasa”ya dönüyorsan, ne yapacağını şaşırıyorsan, birden aşık oluyorsan, çok zor unutuyorsan ama yine aşık oluyorsan ve yine olacaksan, biraz aptal bir 33’sündür.
 “Van Gogh gibi öfkeliyim, Kafka kadar yalnızım bu gece.” diyorsan, yalnız ve öfkeli bir 33’sündür.
 Yaşamaya üşeniyorsan bazen, her şey anlamını yitiriyorsa, cumartesiden çarşambaya, ilkbahardan direkt sonbahara, otuzundan altmışına atlayasın geliyorsa, yılgın bir 33’sündür.
 Kalabalık bir caddede yürürken “Dünya, insana aşırı doymuş sulu bir karışım. Çözeceği kadarını çözdü, ben çözünemiyorum, kaskatı dibe çöküyorum!” diye geçiriyorsan içinden, defalarca geçiriyorsan, biraz melankolik bir 33’sündür.
 Ama bazen tuhaf bir merak duyuyorsan dünyaya, bir yer keşfetmişsen, oradan bakınca her şey renkleniveriyorsa, çocuk gibi bir 33’sündür.
 Daha gitmek istediğin yerler varsa, okumak istediğin kitaplar, izlemek istediğin filmler, dinlemek istediğin şarkılar, yaşamak istediğin aşklar, tanışmak istediğin dostlar, tatmak istediğin şaraplar varsa, yazmak istediğin cümleler birikmişse zihninde, söylemek istediklerin varsa daha, umutlu bir 33’sündür.
 Bir şeyi çok özlüyorsan ama ne olduğunu bir türlü çıkartamıyorsan, normal bir 33’sündür.
 Pencerenin önündeydin. Gökyüzüne dalmıştı gözlerin. Üzerinde bir ceket. Ellerin ceketinin cebinde, bir elinin içinde bükülmüş fotoğraf, o an fotoğrafın içindeki yüzlerin öldüklerine inanamazken şimdi aklına geldikçe sanki hiç yaşamamışlar gibi geliyorsa, artık 33’sündür.
 Sevdiklerinin yaşını hesaplamaya korkar olduysan, anladım, 33’sündür.
 Aynaya her baktığında hep aynı suratı gördüğünü sanarken zaman eli hafif bir heykeltıraş gibi sezdirmeden yontmaya başladıysa yüzünü, artık 33’sündür.

 …
 Bırak şimdi elindeki aynayı… Bahsettiğin her şey geride kaldı, hiç yaşanmamış gibi… Muhakkak sakladığın bir iki mum vardır çekmecende. Çıkar hepsini. Söndür ışıkları. Mumları yak, ortam romantik olsun, ama fizik yasalarını es geçme, gölgen düşmesi gerektiği yere düşsün. Bir Bob Dylan şarkısı da aç mutlaka, o da One More Cup of Coffee olsun… Yanına da güzel bir şarap aç, kadehini yavaş yavaş doldur, kokusunu içine çek, belleğin mühürlesin bu anı. Aç perdeleri, bir bak gökyüzüne, hiçliğini hatırla, anlamsızlığını gör; o sır dolu yıldızlar, kim bilir kaç hayata şahit oldular… Pencerenin önündesin şimdi, bırak, gölgen odanın içinde gezinsin, çıkar ceketini, soyun, iliklerine kadar… Geçmiş, bitmiş “sen”ler geçsin sokaktan, onlardan iyi saklan, sorularını cevaplamak zor şimdi… Biraz erimiştir mumlar, bir de dilek tut, her şey usulüne uygun olsun, sonra bir nefeste söndür hepsini, gölgen bedenine karışsın. Kaç yıllık elindeki şarap? Sisifos kaç yıldır o kayayı o tepeye çıkarıp çıkarıp düşüşünü izliyor? En anlamsız sayıdır 33, sen yine de kutla, son kez bu yaşındasın, kim bilebilir ki kaç yıl daha buradasın…

Yorum bırakın