Dalgaların Sesi

 Yağmur yağdığında yaptığım en güzel alışkanlıklarımdan biri de yürümektir… Oldum olası puslu ve kasvetli havaları çok severim. Ruhumun huzursuzluğuyla yola çıktım.

 Yürüyordum boylu boyunca. Bir yandan yağmurun sesi diğer yandan rüzgârın uğultusuyla ilerledim. Gözyaşlarımla eşlik ediyorduk gökyüzüne. Her zamanki gibi mabedime, kendimi bulduğum sığınağıma geldim: Tekneci Tahir Abi’nin yanına… Tahir Abi, beni gören, duyan, her zerremden haberi olan biriydi. Onun yanındayken konuşmaya gerek kalmıyordu. Canım sıkıldığında teknesine gelirdim. Bir türkü açardı bana. Bütün yaralarıma şifa olurdu. Yine o günlerden biriydi. Tekneye geldiğimde Tahir Abi yüzüme baktı. Ben ise her zamanki yerime, pruvaya geçtim oturdum. Ruhum dalgalarla beraber git gel yaşıyordu. Gözlerimi kapadım, dalgalara kendimi teslim ettim. Sallandıkça sallandım, sallandım, sallandım… Kim bıraktı uçurumu bu kadar yanıma. Kimsenin ne yanıma gelmeye cesareti vardı ne de elimi tutmaya…  Ondan mıdır bilmem, ama her yerim mercan kokuyordu. Ha düştüm ha düşeceğim… O sırada Tahir Abi radyosundan Uçurum Çiçekleri türküsünü açıp yanıma geldi.  Uzun bir müddet gözlerimin içine baktı ve “Hiç bu kadar yaşama sevincini kaybettiğini görmemiştim.” dedi. Gözleri gözlerime acılı bir şekilde dokunurken gökyüzüne kafamı çevirdim ve “Hayatın içinde bir yerde durdu zaman.’’ dedim, ekledim: “Hayatı ciddiye almayalım derken hayat bizi ciddiye aldı… İleri gitmek korkutuyor, geri gitmek yoruyor. İşte böyle bir yerde durdu zaman. İki geri bir ileri…” Sessizlik oluştu. Sadece dalgaların sesi ve türkünün ahengi duyuluyordu. Sessizliği bozdu Tahir Abi: 

 -Bazen bazı yollar yarıda kalır, çünkü durup dinlenmen gerektiğini hatırlatır hayat sana. Bazen bazı anlar yaşanmaz, yaşanılacak daha güzel günlerin olacağı içindir.  Bazen hayat kargaşasının içinde kaybolursun, elbet bir gün bir araya geleceğine inanman için. Anlayacağın hiçbir şey boşuna değildir. Her şey senin inanman ve güvenmen içindir. 

 Tahir Abi konuştukça nefesim daralıyordu. Sadece onu dinliyordum.

 -Ne oldu bilmiyorum ama vedalar can yakmamalı. 

 -Birini kalbinde taşıyorsan bu veda sayılmaz ki. Sevgi ile bağlananlar birbirlerini unutamaz. 

 Tahir Abi bana baktı saçlarımı okşadı, omzunu gösterdi. Ben ise bütün ağırlığımla omzuna kafamı koydum. Devam etti: 

 -Bilmek ya da bilmemek, önemli olan hissetmek. Hissediyorum dardasın ve kapıda sıkışıp kalmışsın. Ya içeri gir ya da kapıyı aç nefes al… 

 O konuştukça gözyaşlarımı kontrol edemez hale gelmiştim. Ben ağladıkça saçlarımı okşuyordu. Uzun bir müddet birbirimize yaslandık. Birden Tahir Abi doğrularak “Sen eskiden her zaman bir portakal ağacının olmasını isterdin. Meyve verene kadar ona bakmayı, sonra da meyvelerini kendi ellerinle toplarken o müthiş duyguyu anlatırdın bana. Ben o küçük kız çocuğunu geri istiyorum.” dedi. Tahir Abi yüzüme masum bir tebessümle bakıyordu. Ağzımdan çıkan her kelime onun için çok önemli olacaktı. Evet eskiden hayata gülen küçük bir kız çocuğu vardı. Gerisi… Dünyanın kirliliği ruhuma değmiş temizlenmek için çok didinmişim belli. Ama şu an sadece yaprak gibi savruluyordum… 

 Tahir Abi’nin yüzü düştü. Elini yüzüme götürerek konuştu: “Ruhunu öldürmek kolay, mühim olan yaşatmak!”

 Gözümdeki son yaşı sildi ve sarıldı.

 Unutma! Mühim olan yaşamak, her şeye ve herkese rağmen…

 Öyle bir geceydi ki içimdeki bütün lunaparkı oynattı.

Yorum bırakın