Kayıp Cennet’in Külleri

 John Milton, ünlü eseri Kayıp Cennet’i yazarken şöyle bir cümle kuruyor: “Ama nereden gelir bu kötülük? Sen çok temiz yaratıldın, senin içinde kötülük olamaz. Ama bil ki ruhun içinde mantığa hizmet eden birçok özellik ve yetenekler vardır.” Ona göre temiz olduğuna inanılan insanlardan kötülük beklenemez. Eğer Tanrı’nın güdümünde mutlak suretle kutsal bir amaca hizmet ediyorsanız, kirlenemez ya da bozulamazsınız.

 Yazar, içten içe yaşadığı sanrının son bulurken ışıklar saçıp korkusunun yersiz kalmasını dilercesine önce kendisini kandırmanın da bir alternatifi olduğunu düşünmeyi arzuluyor. Sonuçta Tanrı’nın yarattıkları, ondan bağımsız olarak değişebilir ve günah işleyebilir fakat Tanrı’nın inançları içinde insanlara göre tezatlar görüldüğünde, bilinçaltında tetikte bekleyen korunma ve var oluş içgüdüsü devreye giriyor. Sanki bunu da tanrısal bir kudretmişçesine yüceltip saklı-ulu olanı kirlense bile canı pahasına korumanın bir görev olduğuna inanma paradoksuna düşüyor, sürekli inanca saplanıp kalanlar.

 Alt metinde kötülüğü kabul edip yine de bunun savunulacak bir yanı olmadığından dem vururken aslında, Tanrı’nın yaratım sürecinde tam olarak kendisinden bir kavram kattığını düşünmek ve sormak istemez yazarın içindeki adam. Ben sorayım! Tanrı eğer varsa ve tüm kavramların yaratıcısıysa, hiçbir mantıksal dayanağa takılmadan his ve duyguları var ettiyse, bu hisler bütününü bloke edebilen kin ve nefreti neden yarattı? Öfke nasıl oluyor da tüm algı ve dengemizi yönetebiliyor?

 Gustav Doré 1866 yılında Kayıp Cennet’i okuduktan sonra bu resmi yapmış. Aşağıya düşen melek Nosferatu’nun ta kendisi. Yine cennetten kovulan bir melek. Kutsal olanın, başka bir kutsala şiddeti. Yazılarda, resimlerde ve zihinlerde. Bir şekilde bu karşımıza çıkıyor. İnsanların mutlak itaatçilik oyunlarında oyunbozanlık yapmasını istemeyen Tanrı, tüm efsanelerde ve anlatılarda öyle ya da böyle bir şekilde şiddetle ve öfkeyle bağdaştırılıyor. Sanki bize çok benziyor. Bizim gibi öfkelenip nefret edercesine seviyor. Ve ona benzememiz için gözlerini bir an olsun (!) üstümüzden ayırmıyor.

 Belki de bizi izlemesinden kirli bir zevk alıyoruz…

1 thoughts on “Kayıp Cennet’in Külleri”

Yorum bırakın