Merhaba değerli katılımcılar,
Bugün burada, “Suç ve Ceza” teması etrafında şekillenen bu önemli etkinlikte, sinema, felsefe ve sosyolojiye dair absürt ve futurist bir perspektiften bakarak geleceği konuşacağız. Geleceğin toplumu, sinemanın eleştirel aynasında nasıl şekillenecek? Bu soruyu, felsefi derinlik ve sosyolojik analizler eşliğinde absürt bir gerçeklikle yanıtlamaya çalışacağım.
1. Absürt Sinema: Geleceğin Karanlık Gülüşü
Geleceğin sinemasına baktığımızda, absürt unsurun daha fazla ön plana çıkacağını düşünüyorum. Absürt, saçma ve anlam arayışının iç içe geçtiği bir anlatım biçimi olarak, post-apokaliptik ve distopik senaryolarda hâkimiyetini sürdürecek. Günümüzde zaten tanık olduğumuz bazı toplumsal absürtlüklerin -örneğin bürokrasi ya da teknolojinin insanlığı hapseden yapısı- gelecekte daha grotesk ve aşırı formlarda sinemaya yansıyacağını öngörmek zor değil.
Geleceğin absürt sineması, seyirciyi rahatsız eden, düşündüren ve çoğu zaman güldüren bir karışım sunacak. Samuel Beckett’ın Godot’yu Beklerken eseri gibi, varoluşun saçmalığı üzerine inşa edilen bu yapımlar, teknolojinin bizleri nereye götüreceği sorusunu sormaya devam edecek. Peki, biz bu absürdün içinde mi kaybolacağız yoksa onu anlamlandırmayı mı deneyeceğiz?
2. Felsefe ve Sinemada Absürdite: Nihilizm mi, Yoksa Yeni Anlam Arayışı mı?
Jean-Paul Sartre ve Albert Camus gibi filozofların varoluşsal absürdite anlayışı, geleceğin felsefi düşünce yapısında da yankı bulacak. “Dünyanın anlamsızlığı” ve “insan deneyiminin saçmalığı” kavramları, teknolojiyle birleşen toplumlarda daha geniş yankılar buluyor. Örneğin, AI tarafından yönetilen bir dünyada, insanın anlam arayışı nedir? Yoksa Camus’nün “Sisifos” gibi sürekli bir tekrara mı mahkûmuz?
Sinemada bu sorular, giderek daha fazla dile getiriliyor olacak. Fütüristik distopyalarda makinelerle insanların çatışmaları, kimlik krizleri ve özgür iradenin sınırları üzerine sorgulamalar göreceğiz. Absürdite, bize bu gelecekte yerimizi sorgulatacak ve teknolojiye körü körüne teslim olmanın getirdiği sonuçlarla yüzleşeceğiz.
3. Sosyoloji ve Toplumun Absürt Yüzü: Geleceğin Normalliği?
Toplumun geleceği nasıl olacak? Artan otomatizasyon, yapay zeka ve teknoloji bağımlılığı ile birlikte, normlar, değerler ve sosyal yapı nasıl dönüşecek? Sosyologların “toplumsal absürdite” dediği şey, gelecekte daha da yaygınlaşacak. İnsanlar, ekranlar ve algoritmalar tarafından yönlendirilen, duygularını dahi algoritmalar üzerinden tanımlayan bireyler haline mi gelecek? Ya da bu absürt dünyanın içinde, ironik bir şekilde yeni anlam arayışlarına mı sürükleneceğiz?
Sinemada bu soruların işlendiğini zaten görüyoruz: Black Mirror’daki gibi distopik anlatılar, teknolojiyle şekillenen absürt geleceklerin birer habercisi. Ancak, absürdite burada yalnızca trajik değil; aynı zamanda komik ve grotesk bir şekilde karşımıza çıkıyor.
4. Futurist Perspektif: Toplum ve Askerlerin Savaşları
Geleceğin savaşları, sadece fiziksel alanlarda değil, zihinsel ve dijital alanlarda da gerçekleşecek. Savaşların artık insanlar arası değil, makineler arası olduğunu düşündüğümüzde, insanın bu savaşlardaki rolü ne olacak? Belki de absürdün zirvesine, insanın kendi yarattığı teknolojiler tarafından mahkûm edildiği savaş alanlarında ulaşacağız.
Fütürist düşünceler, askerlerin savaştığı, ancak savaşın nedenini unuttuğu bir dünyanın absürdlüğünü işliyor. Bu durum, bir yandan komik bir görüntü sunarken diğer yandan da insanlığın gelecekteki kırılganlığını ve çaresizliğini açığa çıkarıyor. Yapay zeka tarafından kontrol edilen ordular ve unutturulmuş düşmanlarla dolu bir gelecekte, insanoğlunun anlam arayışı nasıl devam edecek?
5. Sonuç: Absürt Gerçeklik ve İnsanlığın Geleceği
Sonuç olarak, absürdite, geleceğin toplumlarının en belirleyici unsurlarından biri olacak. Sinema, felsefe ve sosyoloji bu absürdlüğün izini sürerek, insanın anlam arayışını ve teknolojiye teslimiyetini sorgulayacak. Gelecek, absürt olabilir; ancak bu absürdün içinde bir anlam bulmaya çalışan insan deneyimi her zaman var olacak.
Teşekkürler.