Sinem Uğurlar

Yobazlık, Sınırlar ve Stratejik İletişimin Yeni İkilemleri: Hibrit Gözyaşları ve Bilinmeyen Teknoloji Yolları

 Modern dünya, çelişkilerle örülü bir sahnedir. Yobazlık, tarihin her döneminde farklı formlarda kendini gösterse de günümüzde sınır kavramı ile çarpışarak yeni bir gerilim hattı oluşturuyor. “Sınırlar” artık yalnızca coğrafi hatlarla değil, kimliklerin, ideolojilerin, teknolojik gerçekliklerin ve bireysel varoluş alanlarının kesişiminde şekilleniyor.  Dijital çağın içinde, bireylerin “be extra” tutumu -yani her alanda abartılı, aşırı ve gösterişli …

Yobazlık, Sınırlar ve Stratejik İletişimin Yeni İkilemleri: Hibrit Gözyaşları ve Bilinmeyen Teknoloji Yolları Devamı »

Roman Tahlili: Otomatik Piyano – Kurt Vonnegut

Giriş: Kurt Vonnegut’un ilk romanı olan Otomatik Piyano (orijinal adıyla Player Piano), absürt ve futuristik öğelerle dolu, soğuk bir teknoloji dünyasını eleştiriyor. 1952 yılında yayımlanan bu roman, 20. yüzyılın ortalarında yaşanan teknolojik ilerlemenin getirdiği toplumsal sonuçları önceden gören ve sorgulayan bir eser olarak öne çıkıyor. Roman, distopik bir gelecekte, insanların yerini makinelerin aldığı bir toplumda …

Roman Tahlili: Otomatik Piyano – Kurt Vonnegut Devamı »

Einfühlung, Tarih Öncesi Çağlar ve Yarımburgaz Mağarası: Sanat ve Felsefenin Derinlikli Bir İncelemesi

 Einfühlung, bir nesnenin ya da sanat eserinin içine duyusal ve duygusal bir empatiyle girebilme yetisini tanımlayan bir terimdir. Almanca kökenli bu kelime, “içine duyma” ya da “duyusal empati” anlamına gelir ve sanatsal deneyimin felsefi yönlerini derinlemesine irdeleyen bir kavramdır. İnsanlığın tarih öncesine kadar uzanan sanatsal yapıları ve düşünsel katmanları, bu tür duygusal bir etkileşimi gözler …

Einfühlung, Tarih Öncesi Çağlar ve Yarımburgaz Mağarası: Sanat ve Felsefenin Derinlikli Bir İncelemesi Devamı »

Adını Bilmediğimiz Bir Çağ ve Tasarım Dengeleri Üzerine Bir Eser

 Dünya, varlıkları ve zamanla ilişkisi üzerine sürekli bir bilinmezlik taşıyan, her an yeniden şekillenen bir sahnedir. Geçmişin topraklarında yürürken hep bir şeyler eksik kalır; ya kaybolmuş bir dilin izleri ya da dönemin zamanlarıyla örtüşmeyen bir sanat anlayışının yankıları. Bugün, geleceği görmek isteyenlerin gözlerinde beliren bir çağa, adını henüz koyamadığımız bir döneme dair bir eser ortaya …

Adını Bilmediğimiz Bir Çağ ve Tasarım Dengeleri Üzerine Bir Eser Devamı »

İşkence Müzesi: Modern Sanatın Değişen Çehresi ve Çığlıkların Estetiği

 Bir müze var, ama bu sadece bir müze değil. Ziyaretçilerine, onlar soğuk taş duvarlar arasında yürürken yalnızca geçmişin izlerini değil, aynı zamanda insanın en derin acılarını, korkularını ve içsel çatışmalarını da yansıtan bir aynadır. Bu müze, “işkence”yi bir anlamda estetik bir deneyim hâline getiren bir yer. Burada, tarih boyunca insanın vücut ve zihin üzerindeki en …

İşkence Müzesi: Modern Sanatın Değişen Çehresi ve Çığlıkların Estetiği Devamı »

Hayatı Unutarak Yaşıyoruz: Unutulmuş Bir Zamanın Çığlığı

 Hayat, bir çığlık gibi, her anımıza derin bir yankı bırakmadan geçiyor. Fakat bu çığlık, duyulmuyor. Belki de bu yüzden, hayatta kalmak, hayattan bir adım uzaklaşmak gibidir. Zamanla bir tür unutma hâline dönüşür. Hayat, bir düşüncenin başlangıcından çok, bitişi gibi. Ve biz, sürekli olarak bir hikâyeyi unutuyoruz. Unutulmuş bir hayatın parçalarındayız. Ama bu unutma, bir kayboluş …

Hayatı Unutarak Yaşıyoruz: Unutulmuş Bir Zamanın Çığlığı Devamı »

Gönülsüz Peygamber

 Sen böyle zengin severken benim cevabım fakir kaldı. Her şeyin de bir amacı var beri yandan. Daralmanın da bir sebebi. Başkalarının ışığından beslenmek çok acizce. Kendimi görmeye başladım şimdi. Aydınlanma. Tilki, yaşlanmışlıklarıyla ışığıyla karanlıktan çıktı. Acı beni güzelleştiriyor. Kendi hakikatine uyanıyor. İlişkinin hakikatine uyanma. İkililik ortadan kalkıyor. Duygulardan kaçamadığımızda bereketle çoğalırız. Yuvasından özgürlüğüne uçabilmesi için …

Gönülsüz Peygamber Devamı »

Taş Parkede Felsefe: Aidiyetin Sınırları ve Kendin Olma Savaşında Sıkışan Daireler!

 Bir yolda yürüdüğünüzü hayal edin. Ama bu, sıradan bir yol değil; taş parkelerin arasında bir daire deseni belirginleşiyor. Bir zamanlar belki tesadüfi görünen, fakat dikkatle bakıldığında insanın varoluşuna dair bir sembol oluveriyor. Daire… Sonsuzluk mu? Yoksa tutsaklık mı? Bu yol, insanın iç dünyasıyla şehrin koca, metalik ve soğuk yapıları arasında sıkışmışlığı temsil ediyor. Ama aynı …

Taş Parkede Felsefe: Aidiyetin Sınırları ve Kendin Olma Savaşında Sıkışan Daireler! Devamı »

Absürt Gelecek: Sinema, Felsefe ve Toplumun Dönüşen Gerçekliği

 Merhaba değerli katılımcılar,  Bugün burada, “Suç ve Ceza” teması etrafında şekillenen bu önemli etkinlikte, sinema, felsefe ve sosyolojiye dair absürt ve futurist bir perspektiften bakarak geleceği konuşacağız. Geleceğin toplumu, sinemanın eleştirel aynasında nasıl şekillenecek? Bu soruyu, felsefi derinlik ve sosyolojik analizler eşliğinde absürt bir gerçeklikle yanıtlamaya çalışacağım. 1. Absürt Sinema: Geleceğin Karanlık Gülüşü  Geleceğin sinemasına …

Absürt Gelecek: Sinema, Felsefe ve Toplumun Dönüşen Gerçekliği Devamı »

Human Canvas: Geleceğin Tuvali

 Yıl 2145. Dünya, teknolojinin sınırlarını zorladığı ve insanların varoluşsal sorunlarla yüzleştiği bir döneme girmişti. İnsanoğlu, sanal gerçeklik ve biyoteknoloji sayesinde bedensel sınırlarını aşmayı başarmış, zihin ve beden arasındaki ayrımı giderek bulanıklaştırmıştı. Artık insanlar, sadece düşüncelerini değil, duygularını da dışa vurmanın yeni yollarını arıyordu. İşte bu noktada, “Human Canvas” kavramı devreye girdi.  Gelecekte, insanlar fiziksel varlıklarını …

Human Canvas: Geleceğin Tuvali Devamı »