Düşmek

 Metrodan yükselen mekanik sesle irkilerek uyandı. Kırımızı ışıklı ekranda yazan durak ismine baktı. Henüz ineceği durağa gelmemişti. Tıklım tıkış insan vücutlarına bakarak oturacak bir yer bulduğu için şanslı saydı kendini. Böylelikle yol boyu uyuyup günün yorgunluğunu bir nebze de olsa atabiliyordu. Metro her zamanki gibiydi. Düşünceli, umursamaz, neşeli, hüzünlü bir sürü suratla, kesif ter kokularının üstünlüğüyle ve arada konuşanların uğultusuyla yolunda devam ediyordu. Kıyafetleri inşaatın kirinden tozundan kendi rengini kaybetmişti. Eğildi. Ayakkabılarına baktı. “Birkaç günlük ömrü kaldı bu zavallıların” dedi içinden. Kendi vücudundan yükselen yorgun ter kokusunu metrodaki kalabalıktan yükselen kesif koku bastırıyordu. Burnunu kimseye çaktırmadan omzuna doğru eğdi. Kendini kokladı. Yüzünü utanç kapladı. Neyse ki çok kalabalıktı. Ter kokusu diğer kokulara karışarak metronun kendine has bu kokusuna ortaklık ediyordu. Gözlerindeki morluklar, şakaklarından tüm kafatasına yayılan ağrının yüzünde bıraktığı izlerdi. Nasırlaşmış elleri oturduğu koltuğun köşesindeki demir çubuğu sıkı sıkıya tutuyordu. Düşmemek için. Bir an düşündü… İnşaatta da böyleydi. Eline aldığı her şeyi sıkı sıkı tutuyordu, düşmemeleri için. Eliyle tutunduğu her şeye sıkı sıkı tutunuyordu. Düşmemek için… Hayatı sıkı sıkıya tutuyordu. Düşmemek için…

 Yorgundu. Dinlenmeye ihtiyacı vardı. Ellerini rahat bırakmak istiyordu. Vücudunu rahat bırakmak istiyordu. Ruhunu rahat bırakmak istiyordu. Belki de düşmezdi. “Ya düşersem…” diye düşündü. Garip bir korku kapladı içini. Mekanik sesle çıktı düşüncelerinden. İneceği durağa gelmişti. Kalabalığı yararak indi metrodan. Sağa dönüp çıkışa doğru yürümeye başladı yırtık ayakkabısının içindeki yorgun ayaklarıyla. Başı dönüyordu. Merdivenin başındaki tırabzandan tutunacaktı ki vazgeçti. “Belki de düşmem.” dedi. Bir adım attı. Sendeledi. Tam düşmek üzereydi ki sıkıca tuttu elleri trabzanları. Düşmemek için…

 Ellerini tırabzanlardan çekmeden çıkmaya devam etti merdivenleri. Sıkı sıkıya tutunuyordu. Yorgun vücudu rahatlık istiyordu, ruhu dinlenmek istiyordu. “O”nunsa zihninde tek bir düşünce geçiyordu. Belki de düşerim!..

Yorum bırakın