Şairin Yarım Mısraları

“Gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim?
Sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim.
Nazım Hikmet Ran”

 Anlamsız terk edilişlerimle dilime dolanıyordu şairin mısraları. Yarım kalmış dizeleri tamamlamakla meşguldüm. Neden bizim aşkımız hep yarım kalıyordu, Bayım? Aşklar neden bu kadar ucuzdu? Neden beni bir böcek gibi görüyordunuz? Bu yarımlık beni yüzeye çekiyordu, Bayım.

 Günlerim hep sensiz hep yalnız geçiyordu. Size yalnız kaldığımda da “Bayım” diyebilir miyim? Ancak o zaman dört başı dizeler yazabiliyorum. Kusura bakmayın bu hayat bu şehir beni çok yordu. Sizin terk edişlerinizde konuşmalarıma yaslanmam gerekiyordu. Ama duvara yaslanıyordum ben. Sahi duvarla konuşulur mu, Bayım? Ben konuşuyordum. Rutubetli, küf kokan, mum rengi odamda, hal-i pür melalimi anlatacaktım dizelerimde.

 Siz, “Bitti” demeden önce zihnimde döndürüyordum dizeleri. Sahi siz bilmezsiniz kafiyeleri de. Çok merhametsizdirler. İlk dizelerde elleriyle sundukları şefkati, son dizelerde tutamazsınız. Gidip bir martının kanadına konarlar. Uçup giderler.

 Aslında yazma sevdamdan bıkıp, terk ettiniz beni. Bayım. Üstelik sizi duymadığımı söylüyordunuz. Duyuyordum. Vazgeçmedin şu yazma işlerinden, dediniz hep. Anlıyordum sizi, Bayım. Ama inanın yarım kalmış mısralarımı tamamlamayı başarabilirsem… Bitirecektim yazma işini de. Sizin “Bitti” dediğiniz yerden, kurtaracaktım kendimi.

 Sahi Bayım, yanışlarım, haykırışlarım kaç gecemi uykusuz bırakıyordu. Siz beni duyuyor muydunuz? Hayır. Hayır. Bilmiyordunuz tabii, sabahlara kadar geceyi bekleyen hastalarla birlikte çektiğim sancıları.

 Çaresiz bekleyişlerim artarak devam eden bir kahroluş seansına dönüyordu. Sizin “Bitti” deyişlerinizle, Bayım. Evet bitiyordum. Acizdim. Bu yüzden yıkık bir kadındım sizin gözünüzde. Sebepsiz gidişlerinizle, anlamsızlığım kalıyordu yalnızlık çöllerimde. Ummadığım yerden geliyordu darbeleriniz de.

 Örseleniyordum, gürültünün kalbine koşturmaktan. Yarım kalan mısralarım gibi mahzundum. Mum rengi, küf kokan, karanlık odamda volta atarken toparlayabiliyordum kelimelerimi. Çoğu zaman birlikte gittiğimiz güzel bahçelerde yürüyordum. Birlikte yürümediğimiz için daha bir hüzünlüydü. Keder verici bir düşüncedeydi bahçeler. Otlar daha bir üzüntülü görünüyor, çekirgelerin çıtırtıları daha neşesiz geliyordu kulağıma. Bu tek başına kalmış ruhu düşünmeyen bahçelerde, çok gerilerde kalıp, sisle örtülünceye dek dönüp arkasına bakmayan tek yolcuydum, herhalde. Yalnızlık acısını yaşayan mısralarımı teselli etmek kolay değildi. Aklı terk edip, aklımın yokluğuyla yarım kalmış mısralarımı avutuyordum.

 Karanlığın ortasında bir meczup gibi keman çalan bir kadınla yollarımız birleşti bir gün. Yüzüne baktım kadının. Korkunçtu. Ama neşeyle söylüyordu şarkısını. Sızmıyordu kemanından kırık küçük sızılar. Demek hâlinden şikayetçi değildi. Benim gibi sevgisizliğin zehrinde boğulmuyordu. Eşlik ettim çekinerek. Sürekli devam etmem için kafasını sallıyordu. Bir öne bir arkaya. Değişen yüzünde baharı muştulayan bir tebessüm kalıyordu. Usulca fısıldadı kulağıma,

 “Beğendim seni,” dedi. Gitti yoluna. Başka bir şey söylemedi. Sesimi mi beğendi beni mi beğendi soramadım. Biliyordum kimsenin hikâye dinleme tahammülünün olmadığını. Kendinden başkasını görmeye de…

 Ben mısralarıma bunları da eklemek istedim ama her defasında yarım kaldı. Kendimle kaldığımda yine zehirli geçmişimin düşlerine döndüm. Her bitişin sonunda olduğu gibi, Bayım. Zihnimdeki düğüm kördüğüm oluyordu. Gayya kuyusunda sıkışıp kalan ruhum daralıyordu göğüs kafesimde. Bayım.

 İlk “Bitti,” dediğinizde, “Merhametin yok mu?” sorumu, son “Bitti,” dediğinizde sormadım.

 İlk “Bitti, dediğinizde, “Neden oynuyorsunuz duygularımla?” sorumu, son “Bitti,” dediğinizde sormadım.

 Hep ağır konuştunuz Bayım. “Sen istedin, ben istedim, zorla mı?” sözünüzdü en ağırı. İğrenci. İncindim mi diye bakmadınız bile yüzüme. Ne hissettiğimi hiç anlamayan biriydiniz. Sert ve köşeli ses tonunuzla, “Yine başlayarak hata yaptım,” deyip çekip gidiyordunuz. Bildiğim cevapların sorusunu sormuyordum. Her defasında bir hatam vardı. Olmalıydı. Sebepsiz ayrılık olmazdı. Bir hata yapmış olmalıydım yine. Siz de suçlu gibi durmuyordunuz, o bilmediğim hatayı kabul ettiğim her keresinde, bir kahraman olarak geri dönüyordunuz çünkü.

 Gönlümün efendisiydiniz ya Bayım. Sebepsiz “Bitti” diyerek gittiğiniz yere özür dilemeden geri dönmeyi seviyordunuz. Hak ettiğim cezamı yokluğunuzla çektiriyordunuz.

 Mısralarım bana boyun eğmedi hiç. Boyun eğerek kabul ediyordum hatalı olduğumu. Şairleri biraz da kelimeler biçimlendirir, derler ama yarım şairlere mısraların da katkısı olmuyor sanırım. Böcek gibi görmezsiniz de belki sevişiriz gittiğimiz o güzel bahçelerde yine. Eskisi gibi oluruz. Olmadı, Bayım.

 “Bitti” bizim hikâyemiz nihayet.
 Son bitişti.
 Son gidişinizdi.
 Bitişlerin tutsağıydım. Hatalarımla, kendimce günahlarımla kaldım. Yalnızlığım huzur vermeye başladı sanki. Canınız istediğinde dönüşleriniz de bitmişti. Gerçekten bitmişti.

 Âh mine’l aşk! İyi ki bittin. Kâbuslarım bitti. İyileştim. Yüreğim zincirle duvarları kazıyan mahpusun elleri değildi artık. Çiçek açtım. Her bitişin bir dirilişim olduğunu fark ettim. Bana ait olmayan yere bakmadım. Dilime yapışan şiirin varlığını bile unutmuşken tamamlanıyordu yarım kalan mısralar.

 Bitene, gidene dönük değildi yüzüm. Bayım, hayat penceresini, kalana da açıyordu. Gökyüzünün mavi olduğunu, mısralarımın bitmediğini fark ettim.   Hayat kısa, kuşlar uçuyorlardı.

96 thoughts on “Şairin Yarım Mısraları”

  1. I cannot express enough gratitude for the invaluable knowledge and insights I’ve gained from this website. Your commitment to educating and empowering others is truly remarkable. The information provided is presented in a clear and concise manner, making it easy to understand and apply. I’m grateful for the valuable information provided. Goodbye! ID : CMT-9WV7VEJ3GWQCXFLA5M

Yorum bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir