Ağaç Gölgesi

 Yıllar öncesi aklına gelmişti. Kendi köylerine ait meranın bittiği yerde, diğer köyle sınırları belli olsun diye köyün ağası olan dedesi tarafından dikilen ağacın gölgesi, sevdalarının tanığı olmuştu. Memet bugün de aynı yerdeydi ve Türkan gibi o da köyüne geri dönmüştü.

 Geri dönmüş derken Türkan boşandıktan sonra yılın neredeyse yarısını köyde geçiriyordu. Yazın bunaltıcı havasına İstanbul’un keşmekeşi de eklenince içinden çıkılmaz bir hal alıyordu metrokentte yaşam. Evi Kadıköy’de, işyeri ise Zincirlikuyu’da olan Türkan hemen hemen her gün iki kıtayı gezmiş oluyordu. Normalde Boğaziçi ama şimdilerde 15 Temmuz olan birinci köprüden her geçtiğinde memleketi Dersim’i anımsıyor ve oranın da en güzel yeri Ovacık’ı düşünüyordu. Ovacık hani şu komünist başkanıyla meşhur  ve Munzur gözeleri ile bir doğa harikasını andıran muhalif ilçe. Komünist başkan ile bir muhabbetlerinde bizim burada bir tek solcular kendi aralarında yarışıyorlar demişti. Gerçekten öyleydi. Sağ düşünce o bölgelere uğramamıştı. Köprüden Beylerbeyi, Çengelköy ve devamında Kandilli, dünyanın en eşsiz tablosu görünümündeydi. Memet ile yıllar sonradan Instagram’da denk gelip Kandilli’de rakı balık yapmışlardı. Dünyanın en güzel yeri bile olsa yine de doğduğum yer diye tutturuverir insan. Kimi doğduğum yer der kimi ise doyduğum yer derdi.

 Türkan, Memet’in köye geldiğini iki gün önce öğrenmişti. Ama köy yeridir eş dost akrabadır, diye karşılaşmamaya çalışmıştı. Hem köylü ne derdi sonra! Boyları kadar çocukları vardı ikisinin de. Kırklı yaşların başında olan eski sevgililer İstanbul’da rakı içtikleri günden sonra ne konuşmuşlar ne de denk gelmişlerdi ve iki yılı bulmuştu neredeyse. O dönem Türkan halen evliydi ve ağır aksak giden evliliğini bitirmenin yollarını arıyordu. Üst düzey bürokrat olan eski kocası evliliği bitirmek istemiyor ama iyi bir şekilde yürümesi içinde pek bir çaba göstermiyordu. Üniversitenin son yılında tanışmışlar ve kısa bir süre içerisinde de evlenmişlerdi. İlk başlarda çok güzel giden ama daha sonraları kabusa dönen evlilikten bir tat almamıştı Türkan. On altı yıl dile kolaydı gerçekten.

 Türkan, üniversitenin son yılına kadar Memet ile görüşmüş ve sevgilerini hep diri tutmaya çalışmıştı. Memet, Ankara Siyasal’da Türkan ise Marmara Eczacılık’ta okuyordu. O günlerin koşullarında iki üç ayda bir buluşuyor ve gelecekle ilgili planlar yapıyorlardı. Evlenecekler ve İstanbul’da bir yaşam kuracaklardı. İlerleyen zamanlarda, emeklilik dönemlerinde yine Dersim’e dönmeyi düşünüyorlardı. Köyden sonra üniversitedeki yaşamları da onların sevgisinde bir nebze bile eksilme yaratmamıştı. Çünkü gerçek bir Anadolu aşkıydı yaşadıkları. Ta ki o geceye kadar…

 Haydarpaşa Gar’ında Memet’i karşıladığı gün hiç aklından çıkmamıştı Türkan’ın. Milyon senelerin özlemi gibiydi onu beklemek. Memet geldiğinde tüm dünyası renkleniyor ve onunla geçirdiği zamanlar yaşamının en kaliteli saatleri oluveriyordu. Aynı duygular istisnasız Memet için de geçerliydi tabi ki. Memet yanında küçük bir el valiziyle trenden indiğinde karşısında Türkan’ı görmüştü. Hasretle sarıldıktan sonra Kadıköy çarşıya doğru sarmaş dolaş yürümeye başlamışlardı. Barların olduğu yerde her zaman gittikleri yerde bir kaç bira içtikten sonra akşam Türkan’ın Kartal’daki öğrenci evine gitmişlerdi. Evde ilk defa baş başa zaman geçireceklerdi. İkisini de tüm benliklerini kapsayan bir heyecan sarmıştı. Sanki ilk defa karşılaşmışlar gibi hissediyordu ikisi de.

 Mutfak masasında bir şeyler atıştırdıktan sonra salona geçmek için ayağa kalkıp yürümeye başladılar. Memet Türkan’ın ellerini tutup belini kavradıktan sonra dudaklarından öpmeye başladı. Gözlerini kapatıp öpüşmeye devam ettiler. Türkan ayağının bir şeye değdiğini fark edip gözlerini açtı ve yere baktı. Değdiği şey Memet’in valiziydi ve onu almak için eğildi ama Memet dokunmamasını söyleyip onu öpmeye devam etti. Uzun uzun öpüşmeleri salonda sevişmeye dönüvermişti. İkisi birbirlerini ve vücutlarını yeni keşfetmiş gibi dokunuyorlardı. O gece çok güzel geçmişti…

 Kapının kırılırcasına kadar yumruklanması ikisini de uykudan edip telaşlanmalarına sebep olmuştu. Çıplak olan Memet çok hızlı bir şekilde pantolon ve gömleğini üzerine geçirip Türkan’ı dudaklarından öptü ve banyo penceresinden girip binanın boşluğuna oradan da sokağa çıktı. Bir dakika bile geçmemişti ki kırılan kapıdan içeri giren polisler her yeri didik didik aramaya başladı. İçlerinden iri yarı ve aynı zamanda çok çevik olanı elinde bir valiz ile salonun ortasına geldi. Amirine patlayıcıları bulduğunu söyleyip Memet’in valizini açtı.

 O günden sonra yurt dışına kaçan Memet yıllar sonra dönebilmişti ülkeye. Türkan olayla yaşananlarla bir alakasının olmadığını ispat edene kadar  kötü zamanlar geçirmişti. Bir hafta kadar sorgusu devam eden Türkan işkenceye ve cinsel tacize uğramıştı bu süre zarfında. Ama sonunda suç unsuru bulamadıklarından onu serbest bırakmışlardı. Sonradan anlaşıldı ki Memet, örgütün İstanbul’da bombalı eylemi yapacak üyesiydi ve valizdeki patlayıcılarda onun içindi.

 Türkan, bu olaydan iki ay kadar sonra Selim’le bir beraberliğe başlamış ve çok kısa sürede evlenmişti onunla. Evliliklerinin ilk yılında çocukları olan çiftin evliliği sonradan çeşitli sebeplerle boşanma ile sonuçlanmıştı. Tek çocukları olan Mahir annesinde kalmış ve şimdilerde yağız bir delikanlı oluvermişti. Annesi ile köye geldiklerinde tüm merakı dedesinden kalma tüfekler olmuştu.

 En son Kandilli’de rakı içip konuşmuşlardı Memet’le. Memet olanları yıllar sonra ilk defa anlatmıştı ya da anlatma fırsatını bulmuştu. Öyle bir masada, bir rakı içimi anlatılacak ya da anlaşılabilecek şeyler değildi ona göre. Anlatılanlar ve yaşananlar gözlerinin önünden bir ışık hızıyla geçiyordu Türkan’ın. İstemsizce çantasını alıp masadan kalktı ve Memet’e okkalı bir tokat atıp çıktı.

 Şimdi ikisi de köydeydi ve birbirilerinden haberleri vardı ama daha karşılamamışlardı. Memet geçmişte yaptıkları gibi ara ara o büyük ağacın olduğu yere gidiyor ve vicdanı ile baş başa kalmak istiyordu. O gün de akşam bastırmak üzereydi ve Memet köye dönmek için uzandığı yerden doğruldu. Doğrulduğunda bir kaç metre ötesinde Türkan’ın geldiğini gördü. Heyecandan kalbi duracaktı neredeyse. Kalkıp hızlı adımlarla ona doğru ilerledi ve sımsıkı sarıldı. Türkan bir kaç saniye geçtikten sonra karşılık verip kendini onun kollarına bıraktı. İki eski ama eskimeyen sevgili hasretle sarılıp kokluyorlardı birbirlerini. Memet Türkan’ın gözlerinin içine bakarak “Seni ilk günkünden çok daha fazla seviyorum.” dedi Türkan da gözlerini kapatarak onun bu sevgisini içinde hissetti. Tam gözlerini açacaktı ki patlayan silah sesiyle irkildi ve Memet kollarının arasından kayıverip yere düştü. Türkan daha Memet’e tam bakamadan ikinci silah sesiyle kendini yerde buldu ve Memet’in yanı başına düştü. Köyde söylenenlerle şimdi gördüğü manzarayı birleştiren Mahir ikisini de vurmuştu.

 Son nefeslerini vermek üzereyken, Türkan Memet’in kulağına doğru yaklaşıp ‘”Baksana oğlumuz ikimizi de vurdu!” diyebildi sadece. Memet gözlerini yumarken Mahir’in kendi oğlu olduğunu öğrendi tebessümle…

Yorum bırakın