Ahmet Bey’in gardırobunda elli üç takım elbise vardı. Her birinin içine giydiği yelekler özenle seçilmiş, İtalyan terzilere özel olarak diktirilmişti. Sabahları aynanın karşısına geçtiğinde, kravatını bağlarken hep aynı düşünce geçerdi aklından: “Mükemmel görünüyorum.”
Sahibi olduğu holdingin toplantı salonuna her girişinde, masanın etrafında oturan yöneticilerin bakışları üzerinde toplanırdı. Konuşmaya başladığında ise, gözler yavaş yavaş başka yönlere kayar, bazıları telefonlarıyla ilgilenmeye başlar, kimileri de pencereden dışarı, uzaklara dalardı. Ahmet Bey bunu fark etmesine rağmen nedenini bir türlü çözemezdi.
Öğle yemeklerini genellikle yalnız yerdi. Şirketin kafeteryasında, köşedeki masasında. Çatal bıçak sesleri arasında, diğer masalardaki kahkahalar, samimi sohbetler kulağına çalınırdı. Kendisini davet eden olmazdı bu sohbetlere.
Bir sonbahar akşamı, otuz yıllık arkadaşı Kemal’le buluştuğunda, her zamanki gibi günün nasıl geçtiğini anlatıyordu. Kemal onu dikkatle dinledi, sonra fincanından bir yudum kahve aldı ve:
“Ahmetçiğim” dedi, gözlerini arkadaşının gözlerine dikerek, “sana bir şey söylemem gerek. Sen… çok terliyorsun. Her zaman, özellikle de heyecanlandığında. Ceketinin koltuk altları… şey… ceketinin koltuk altları terden renk değiştiriyor.”
Ahmet Bey’in yüzündeki ifade donup kaldı. Masanın üzerindeki kahve fincanı hafifçe titredi. O an, tüm o bakışların, dağılan dikkatlerin, kendisinden uzaklaşan insanların nedenini anladı. Yıllardır fark etmediği, belki de fark etmek istemediği gerçek, bir sonbahar akşamı, en yakın dostunun ağzından dökülüvermişti.
O gece eve dönerken gardırobundaki elli üç takım elbiseyi, özenle seçilmiş yelekleri, İtalyan kumaşından pantolonları düşündü. Tüm o mükemmel görünüşün ardında, kimsenin söylemeye cesaret edemediği küçük bir kusur, onu diğerlerinden uzaklaştırmaya yetmişti.
Ertesi sabah aynanın karşısına geçtiğinde, kravatını her zamankinden daha yavaş bağladı. Artık biliyordu. Bir an durakladı ama sonra devam etti. Bazen kumaş pantolon ve özel dikilmiş ceketin içine mutlaka yelek giyen insanlar gerçeği görmemek için binbir türlü hikâyeler uydurabilirdi. “Mükemmel görünüyorum.” dedi.