Hayal Kırıntıları
Üşüyor kelimeler Sımsıkı sarılmaya çalışırken Yuvarlanıveriyor satırlardan Satır aralarına yalnızlığın Tepetaklak ediyor Kayıyor ben tutundukça Hayal kırıntıları Yalnızlığın satır aralarından Düşüyorum hüznün kalbine
Üşüyor kelimeler Sımsıkı sarılmaya çalışırken Yuvarlanıveriyor satırlardan Satır aralarına yalnızlığın Tepetaklak ediyor Kayıyor ben tutundukça Hayal kırıntıları Yalnızlığın satır aralarından Düşüyorum hüznün kalbine
Sonbaharda şehirden geçiyor yolcu, Dökülen yapraklarla süslenmiş sokaklar, Ve yaprak cesetlerinden yükselen iğrenç bir koku… Saygısızca çiğniyor ölüleri adımlar. Bu ayıba susuyor yolcu, Emiyor kaldırımlarda biriken her suyu, Şehrin bu çürük silüeti yudum yudum, Akıyor kalbine yolcunun. Son birikintideki o yansımada, Fark ediyor yolcu değişen bir sima. İş işten geçtikten çok ama çok sonra. Çehresinde …
Söyleyin bu neyin nesi Az sonra geçer mi? Kötü bir rüya sanki Suya anlatsak biter mi? Söyleyin bu sessizlik ne? Neden konuşmuyor kimse? Prangalar vurulmuş sanki Alemin diline Sahip çıkmadılar emanete Şu kararan ruhlar Ne merhamet ettiler Ne bir canı sevdiler Ve hepimizi mahvettiler Ama şunu bilin ki Onların öfkesi kendine Onlar kendilerini …
Derler ki delilik en büyük lütuflardandır Eğer karnın tok sırtın pekse sen padişahsın Kimse sormuş mu deliye, bu divanelik nedendir? Hiç sormuşlar mıdır ki padişaha, senin yaran nerededir? Deliliği inkâr edecek değiliz elbet, bu bizim sırrımızdır. İyilik, sevda, aşk dostumuz, nefret, kin, kibir düşmanımızdır. Bu divanelik hiçbir padişahın fermanı değil, bizim hakkımızdır. Yaramızsa bize en …
Balçık içinde kazma ve kürek Buz gibi beton; Sakalları kerpiç, yarısı dökülmüş Kır atlar çatlamış yerde Sanki koşmaktan ölmüş… O gün, o kapı Ah o demir kapı değil mavi Milattan önce çocukluğum Gözlerimde yaş Oturacak bir parça taş Kalmamış gibi… Yeşil yemyeşil battaniye Ancak sarar bizi Kupkuru elmacık kemikleri Dokunsam kırılacak Gün sayılı takvim olmasa …
Benmerkezcidir tanrı. Işığın terazisi kendi seçimleri… Şimşek gülüşü kalbimde azaptan bir gül (Hınçla dikiyor derimi) Göğsünde buzdan sıvı, kolundaki çağın gözünde altın bir haç durmadan zamanı deşiyor, alnımdan damlayan itaatkâr dil suskun! Son katedral, şehrin Herodot Kalesi’nde, yaban çiçeklerinde ağlıyor şehvet, bir insan yarattı ayakları taşla ezilmiş balerin/im, çatallı sanrım-her şey tozdan idea Soysuz göğün …
Saat on iki beş geçiyor Gece inmiş dağından göğe Seni arıyor gözlerim dağda gökte On ikiye geçen beş gibisin Kamburuma tutunup çıktım dağa Gece ini benzemezmiş bir şeye Göğü küstürdün şimdi de On ikiyi geçerken benden de mi geçtin
Hepimiz ölüyüz şu hayat dolu modern çağda Ruhumuz ayrı bir fanusta bedenlerimiz esaret altında Dilimizden düşmüyor 21.yy saçmalıkları ne çağ ama Huzurla ölürüm diye mezarımı eşiyorum her gün hırsla Gün be gün eriyorum hiç beklemediğim bir hızla Yanmak yetmiyor, her gün ölmek lazım biraz daha Biraz daha ölürsem kurtulurum inancıyla Zaten ölümler hızlı olur …
bütünlük telaşımda arsız, ısrarcı olurken kendime dayattığım ve şu küstahça ıskaladığım derinlik bu yüzüne yüz sürdüğüm afitap yoksa sen değil misin hayır istemem istemem taş biçimli kelimelerle sana dökülmek dün gibi yürek gibi her şey zaten başka türlü olurdu rengarenk geceler koyunlarda ölmeseydi kendinden hallice ve tuhaf bu hayat yani aslında ne tuhaf ne …
Buraya ait olmayan bir ruhum, dünyaya sürülmüş bir beden içinde Her gördüğüm azap, çiçeklerle süslenmiş yalancı gerçekler üzerine Her saniyesi bilinçli bir umursamazlık, bilinçsiz bir karanlık Pek birbiriyle bağlantısı yok yaşadıklarımın, yazdıklarımın ne yazık Geceleri uyumak dışarıdan göründüğü gibi kolay değil Herkes ister yanan ateşin karşısında tüy dolu bir yastık Oysa delirmemek elde değil, …