Öykü

Ganj Kıyısında, Yuvam da…

 Burası benim evim. Doğduğumdan beri bu kentte, bu bahçede yaşıyorum. Ev demesi zor ama yuvam işte. İnsanın yaşadığı yerdir ya yuvası …  Doğduğumda annem beni buraya bırakmış, daha bebekmişim. Olanı biteni hatırlamıyorum.  Bir annem olduğunu biliyorum ama benim hiç babam olmadı, bana bakan, karşılığında beni döven, anneme söven, aşağılayan bir babam da yok, “piç” diyorlar […]

Ganj Kıyısında, Yuvam da… Read More »

Zihin Albümü

 Yeni biçilen çimlerin kokusunu havaya karıştıran buğu, ağaçların taze sürgünlerinden yeniden hayata merhaba diyen tomurcuklar ve genç yaprakların  arasından yol yol ışıklı izler bırakan güneş. Sabah dedikodularına çoktan başlamış serçeler. Uzaktan yankılanarak gelen tren düdüğünden başka sadece doğanın kokusu ve sesinin hâkim olduğu sabahın tazeliği. Dağların yemyeşil tepeleri  mavi gökyüzü ile birleşmiş. Eteklerine, hiçbir ritmi,

Zihin Albümü Read More »

Pencere

 Uyanır uyanmaz “Pencereyi aç!” diye seslendi. Hiçbir şey olmadı. Başucundaki kırmızı düğmeye bastı. Tuhaf! Düğme de mi çalışmıyor? İyi de neredeyse her gün, tüm gün açık olan şu pencere nasıl olur da açılmaz ki?  Söylediklerine göre bir kaç konteyner ötedeki üretim merkezinde oluşturulmuştu. Her “üretilen” gibi 18 yaşında kendi konteynerine nakledilmişti. Ve 20 yıldır her

Pencere Read More »

Bir Bardak Su

 Tekli bazanın yanında durmuş uzun süredir annesinden bir hareket bekliyordu. Ya da en azından seslenişlerine bir tepki… Yüzünün rengi sarı, dudakları beyazdı. Ayrıca kurumuştu da. Fiskosun üzerinde duran yarım bardaktan az suya titreyen elleriyle uzandı. İçerden spiker heyecanla, Beşiktaş’ın adı zor telaffuz edilen bir oyuncusunun Porto’nun sağ kanadından içeri girerek defanstan iki kişiyi çalımlayıp kalecinin

Bir Bardak Su Read More »

Oyun

 Okulun bahçesindeki büyük ağacın altında oturuyordu. Burası her zamanki yeriydi. Teneffüslerde bu büyük ağacın altında oturup oyun oynayan çocukları izlerdi. Bu ağaç sanki dünyadan çok uzakta bir yerdi. Kimsenin onu görmediği, kimsenin aksayan ayağıyla dalga geçmediği, uzak ve korunaklı tek yer.  Firuze aslında okulu çok seviyordu. Her sabah heyecanla uyanıp önlüğünü giyer, annesi uzun kumral

Oyun Read More »

Manolya

 Öğle sonralarının sakin sıkıcılığında, boş bir lokantanın cam kenarındaki masasında dışarıyı izliyordu kadın. İçeri giren bir adamın uzun süren sessizliği bozmasıyla başını ona doğru çevirdi. “Şu masa çok iyiymiş anne.” diyerek tam kadının karşısındaki sandalyeyi gösterdi adam. Sokakta coşkuyla açmış manolya ağacını izlemek için seçtiği masayla arasına yaşlı bir kadınla bir adam girmişti.  Annesini tekerlekli

Manolya Read More »

Kayıp

 Gök, yüzünü bir ressam gibi boyuyor bir kez daha. Günün mavisine gecenin karanlığı damlıyor. Ortaya çıkan bu lacivertte kadim bir telaş gizli. Bu saatlerde bulutlar daha da savruk yüzüyor, kuşlar daha bir heyecanla ötüşüyor. Tüm yaşam bir an evvel geceye hazırlanmak istiyor. Kimi yuvasından ayrılarak kimisi de yuvasına dönerek… Karlar gibi bembeyaz, ay kadar parlak

Kayıp Read More »

Mezuniyet Hediyesi

 Beş saat süren yolculuğumun sonunda Selim’e kavuşmak güzeldi. Yumuşak siyah bıyıkları, sevimli ince uzun yüzü ve o yüzü süsleyen hoş biçimli dudakları, esmer alnının üzerinden aşağıya kıvrılan ipek gibi dalgalı siyah saçları, insanın içini delen bakışlarıyla sevecendi. Üzerine giydiği eski giysiler olmasa, mağazaların vitrinlerine yerleştirilmiş ideal erkek güzelliğini temsil eden şu pembe cansız mankenlere benzerdi.

Mezuniyet Hediyesi Read More »

Hamsi ve Çipura

 Her salı, sabah saat sekizi beş geçe vapuruna binerim. Aslında daha erken gitmek istiyorum, Şehir Hatları İşletmesi izin vermiyor. Adalara vapur seferlerini günde ikiye düşürdüler. Sekizi beş geçe seferinden daha erken bir saatte adaya gitmek istersen, vapur iskelesinin yanındaki derme çatma motor iskelesine buyurun beyim, diyorlar.  Bilmiyorlar, Fenerbahçe vapurunun bacasına yaslanmış bankta oturmayı, vapurun kalbini

Hamsi ve Çipura Read More »

Kızıl Elma

 Sabah uyanmak bile çile gibi gelir mi insana? On beş dakika bu tarafa yatayım bir on beş dakikada diğer tarafa… Bakın böyle böle uyuyarak harcayabilirim bütün hayatımı. İşin tuhafı ne kadar uyursam o kadar yorgunum. Bitmek tükenmek bilmeyen bir uyuşukluk hâlindeyim sanki. Yıllar önce, toplayıp kalemi kâğıdı, düşmüştüm İstanbul yollarına. Onca roman, şarkı ve şiirlerle

Kızıl Elma Read More »