Gün Batımı ve Insomnia
Hatırlıyorum Eskiyi yeniye değişme çabalarım Kalabalık bir güneş yılı O şehir ve gözlerinde tertemiz bir nehir gördüğüm ömrümün kıssasına…
Hatırlıyorum Eskiyi yeniye değişme çabalarım Kalabalık bir güneş yılı O şehir ve gözlerinde tertemiz bir nehir gördüğüm ömrümün kıssasına…
ÖNCESİ ÖLÜM ÖLMEK ÜZERE VE POST MORTEM “İnsan. Doğar Yaşar Ölür Toplasan hepi topu her şey Üç kısa gündür Hepsi ayn’anda olur biter Rahme…
Sadece geceler değil artık; Gündüzler de bir hayli karanlık… Geceler kimsesiz ve sessiz; Gündüzlerde ise beyhude sesler… Kıyıya vuran…
Bulanık mı gözlerin biraz? Bakayım hele kaldır başını Çamurunla, toprağınla sevebilecek miyim bir bakayım Üstünü örtebilir miyim gece…
Yiter her dem taze doğan sevdâlar İçimde ihsan var, dışımda talan!.. El ayak çekilir iner perdeler İçimde bahar var, dışımda hazan!.. Başka diyârlara göç eder kuşlar Gözyaşı döker o kalpsız taşlar Keder derya olur eğilir başlar İçimde vuslat var, dışımda hicran!.. Akşam kasvetleşir gece hep uzar Ecel ki her türlü oyunu bozar Bırakmayın …
dallarına tüneyip körpe yapraklarına kıydığım ağaçların yarasından sızan bulutlara yaslandım bu sabah. yıkık ve kurak bir çocuk parkı sanki ruhum kimseler yok kimseler ses yok s e s y o k bir tek kendi sesim var: sapsarı kesilmiş bir salıncağa çarparak zihnimde yankılanan sesim. kuşlara ihbar ediyorum yenilgilerimi histerik çıplaklığımla yorgun ağaçlar altında …
Uyandığım gecelerin birinde gelirsin Ve üç beş saat yaşarım seninle diye Seni terk edip uyanıyorum gelmediğin gecelerde Işıkların dizekleri çiziyor altını güzelliğinin Toprağa yansıdığım günlerden Bir rezillik karışıyor kanıma Belki ben karıyorum harcımı Belki senin kırışıkların aklıyor varlığımı Kahvemde tütüyorsun Betonlar arası kurguların Soğukluğunda titrediğimde Dokunmuyorsun Ben yine donuyorum İçimde yaşama korkusu …
Beni anla Benim şeridim ayrı Son kitaplar geçmez benden Kulağımda baharat sıcağı ürperten Karşımda bir gardiyan zülfün Yaklaşıyorum Koru beni benden Geçtiğim durakları düşünüyordum Hepsinin şeridi ayrıydı Pek azı çarpılmıştı içindeki kozalarından Yağmurların ışığı paylaşamadığı günlerde Hepsinin taşın altına koyacak en az bir eli vardı Pek azı dinliyordu o eli Neredeyse hiçbiri anlamıyordu da …
Alya’ma Sizin bayram yeri var ya hani Hani bayramın içindeki bayram yeri Kuledeki saati Çalışmayan saat kulesinin altındaki Saat kulesi ve onun altındaki Dut dalının altında Kaniş bir köpek gördüm Uzatmış önüne Ayaklarının ayaklarını yalıyordu. Sonra karşıdaki karşıya geçtim Öbür dutun öbür dibinde bir kedi İnanmayacaksın ama Küçük İskender’in küçük kedisi İskender ölümle …
Elimde kadehim, beyaz dolusu düşler bin parçaya bölünür susmak içimde Kötüsü en beklenmedik yerde saklı Siyah bir tül başımda duvak Uzak bana sevide huzur, sende ben olmak Gerçeğe dokunan parmak uçların acıtır dikenleri kaktüs sivrisi inceden Sessizce, çok gürültülü zihnimin içinde kırılır teker teker elimdekiler Özlemek düşer döşüme kavruk yaz gecesinde Parmaklarım buzlu …